Mevlid-i Nebi
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl?
Kardeşlerim!
İşte bu veciz ifadeler, Efendimiz (s.a.s)’i, ne kadar da güzel dile getiriyor. O (s.a.s), muhabbet peygamberidir; gönüller arasında muhabbet için vardır. O, rahmet peygamberidir; canlı-cansız her varlığa rahmet olarak gönderilmiştir.[1] Yeter ki diller, gönüller ona yönelsin.
Rabbimiz, insanlığa varoluş hikmetini, hayatın anlamını, imtihanın esrarını onunla hatırlatmıştır son kez. Ve Resulü’nün sevgisine bağlamıştır kendi rızasına mazhar olabilmeyi.
Bu yıl, miladi 12 Ocak Pazar günü(yarın) rahmet elçisinin dünyayı teşriflerinin bir yıldönümünü daha idrak edeceğiz. Bu kutlu gece, milletimizce asırlardır mevlid kandili olarak ihyâ edilmekte ve Efendimiz (s.a.s) büyük coşkuyla anılmaktadır. Onun doğumu, öteden beri mümin gönüllere huzur, yüzlere neşe olarak yansır. Lisanda ise,
“Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
Bu gelen tevhid-i irfan kânıdır
Bu gelen aşkına devreyler felek
Yüzüne müştak durur ins ü melek.”
dizeleriyle tezahür eder.
Allah Resulü,“Ben Muhammedim, ben Ahmedim, ben rahmet peygamberiyim”[2] sözleriyle tanıtmıştır kendini.Rabbimiz de,“Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin”[3] diyerek övmüştür habibini. “Biz seni, bir müjdeci, şahit, uyarıcı, Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.”[4] âyeti ise Efendimiz (s.a.v)’in, gönderiliş gayesini ortaya koymaktadır.
Efendiler Efendisi, insanlığı bir olan Allah’a inanmaya, hayatı kulluk, samimiyet, sadakat, doğruluk gibi yüce değerlerle tezyin etmeye çağırmıştır. Onun dünyaya gelişi; ölüme hayat, zulme adalet, cehalete bilgi, vahşete merhamet, düşmanlığa barış olmuştur. Karanlıklar içerisinde kaybolmuş insanlık onun rehberliğiyle yeniden yolunu bulmuştur. Dünyanın karmaşasında katılaşan kalpler onun şefkat pınarlarıyla yumuşamıştır.
Peygamberimiz, getirdiği prensipleri bizzat yaşayarak hepimize örnek olmuştur. Bize düşen vazife, o güzel prensiplere sımsıkı sarılarak hayatımıza yön vermektir. Böyle olduğu takdirde her mevlid, bizim için Efendimizle ve onun hayat dolu mesajlarıyla yeni bir buluşma olacaktır.
Kardeşliği, dostluğu ve sevgiyi O’ndan öğrendik. Kardeşlik ahlakının gereği olarak kardeşimize kin tutmamayı öğreten şu âyeti O’nun mübarek ağzından duyduk: “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.”[5]
Bu duaya bugün bütün hücrelerimizle yüksek tonda “âmin” demeye ne kadar da ihtiyacımız var.
Gönül dünyamız, çağın problemleriyle boğuşurken zaman zaman çaresizlik içinde çırpınmaktayız. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntıları ile mücadelede Resulullah’ın rahmet yüklü damlaları tek umudumuz ve tutunacak dalımız değil midir? Türlü sıkıntılara mübtelâ olan insanlık, onun hayırla özdeşleşen gönül diline, paylaşımın esirgenmediği cömertlik simgesi eline, harama perde gözüne, hayırdan başka kelam etmeyen mübarek lisanına her zamankinden daha fazla muhtaç değil midir? Kardeşliğimizi, komşuluğumuzu, kulluğumuzu, iman ve İslâm anlayışımızı onun rehberliğinde yeniden sorgulamak zorunda değil miyiz?
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in doğumunu kutlarken, aynı zamanda O’nun evrensel mesajlarını, iman ve ibadet hayatını, yüce ahlakını, insan onurunu koruyan ilkelerini, kardeşlik hukukunu, birlik-beraberlik, yardımlaşma, adalet anlayışını tekrar hatırlamalıyız. O’nun bizzat Rabbimiz tarafından övülen ahlakıyla ahlaklanmaya gayret göstermeliyiz.
Yüce Mevlâmız, gönlümüzden Efendimizin sevgisini hiç eksik etmesin. Bu mübarek gecede Rabbimizin huzurunda kemâl-i edeple şöyle niyazda bulunuyoruz:
“Ey velâdeti yeryüzünün baharı, insanlığın bayramı olan, gönüller sultanı, canda canan Yüce Resul! Sizi tanımış ve size iman etmiş olmaktan dolayı biz, erişilebilecek en büyük nimete ermenin idrakiyle Rabbimize sonsuz hamd ve sena ediyoruz. Ruhu tayyibenize gönül dolusu salat ve selam olsun. Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed.”