Allah İçin Kardeş Olmak
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Pek aziz ve muhterem kardeşlerim,
Bizleri bu mecliste bir araya getiren yüce Mevla’mıza sonsuz Hamd-u senalar olsun. Resullerin En Mükemmeli Olan Efendimiz (s.a.v.)’e sonsuz salat ve selam olsun.
Kardeşlerim,
İçerisinde bulunduğumuz asır, Müslümanların birbirlerini Allah için sevme asrı değildir. Müslümanlar birbirlerinde dünyalık bir çıkar varsa bir menfaat geleceğini biliyorsa ancak seviyor ve irtibat kuruyor. Oysa, yüce dinimiz İslam ve bu dinin Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz bize öyle tarif etmiyor. Şu anda bizim uyguladığımız uygulama Efendimiz (s.a.v.) ‘in bizden arzu ettiği, beklediği bir uygulama değildir. Onlar, bize en güzel kardeşlik örneğini sergileyerek, ser levha olmuşlardır. Efendimiz (s.a.v.) ve sahabeyi kiram hazratınin (r.a.) her birisinin ayrı bir kardeşlik hikâyesi ve örneği var. Bu örneklere baktığımız zaman bizim bu örneği hiç kendimize rehber edinmediğimiz karşımıza çıkıyor.
Onlar, kardeş olmanın en güzel örneğini Mekke’den Medine’ye hicret edildiğinde, Ensar ve Muhacir kardeşliği olarak sergilemişlerdir. Evinden, malından, yurdundan, yuvasından, ayrılarak hiçbir dünyalığı olmadan muhacir olarak Medine’ye gelen kardeşlerine Ensar kucak açmış onlara evini, onlara bağını bahçesini, vermiş. Ekmeğini bölüp kardeşleriyle paylaşmış ve kardeşlikte en zirve noktayı yakalamışlardır.
Bu ümmetin bu kardeşliğe ihtiyacı vardır. Bu kardeşliği yeniden inkişaf ettirmek bizim en acil ve en zaruri ihtiyacımızdır. Ümmetin yarasına merhem olacak ilaç kardeşlik ilacıdır.
Bunu yaparken dikkat edilmesi gerek bazı temel kaideler vardır;
1- Bu işi yaparken asla Türk, Kürt, Arap, Acem, vesaire ırkçılık kokusu gelen her türlü davranıştan şiddetle kaçınılmalıdır. Eğer kaçınmaz isek, bunu başaramayız. Burada izlenmesi gereken usül, ümmetçi bir sistemdir. Müslüman olması bizim için en önemli ölçüt olmalıdır. Biz insanların dili, ırkı, rengi, giyimi kuşamı, gibi işlere bakmamalıyız. Biz kalbinde ki imana, gönlünde ki sevdaya bakmalıyız.
Aziz kardeşlerim, İslam tarihinde ırkçılığın ve nefsani arzu isteklerin, iktidar hırslarının, kavmiyetçilik ve buna benzer ümmetçi kavramının dışında kalan davranışların neticesinin ne kadar acı olduğunu kerbela gibi ve buna benzer üzücü hadiselerde ne yazık ki görmekteyiz. Onun içindir ki, bizler bu konuda çok dikkatli olmak zorundayız.
2- Mezhep ve meşrep farklılıklarını bu işi yaparken dikkate almamalıyız. Ya değilse, bu benim mezhebimden değil, bu benim tarikatımdan değil deriz, bu çok kötü bir davranış biçimi olur, bu işi yine başaramayız. Bizler, mezhepleri yüce dinimiz İslam’ın daha iyi ve kolay yaşamada birer usül olarak kabul edip, ehlisünnet velcemaat itikadına bağlı olanları sevmek zorundayız. Eğer bu işi yaparken meşrep ve mezhep ayrıcalığına götürürsek, birlik yerine ayrılıkları körüklemiş oluruz. Tarikatlar, bu dinin bir hakikatidir, bunu inkar ederek, dışlayarak, mensuplarını, tekfir ederek, onlara yaşam hakkı tanımayarak, bir çözüme ulaşmamız imkansızdır. Tasavvufi hayat, Hazreti Peygamber (s.a.v.) ‘ den beri vardır ve var olmaya da devam edecektir. Bizler birbirimizle barışmalı ve kaynaşmalıyız. Nasıl ki Kâbe’yi muazzama da bütün renkleri bütün ırkları bütün dilleri bir arada görebiliyorsak, kabe den daha değerli olan kardeşlerimizi de gönül kabemiz de sevmeli, onlara ülfet muhabbet beslemeliyiz.
İslam coğrafyasının düştüğü durum göz önüne alınmalı ve buna göre düşünerek hareket edilmelidir. Bu dava hiç kimsenin nefsani, ırki, siyasi ve dünyalık, makam ve mevki elde etme gibi ucuz şeylere feda edemeyiz, etmemeliyiz. Şu anda İslam coğrafyasında yaşananlar bizler için en ibret verici örnektir.
Bizlerin görevi daima ümmeti uzlaştırıcı, kaynaştırıcı, birleştirici, plan ve projeler yapmak zorundayız. Her platformda bu üsluba, bu usule ve peygamberi düstura uymakla mükellefiz. Kişisel çıkarları, makam ve mevki beklentilerini, ün şan, arzularını, iltifat beklentilerini bir tarafa bırakarak Hazreti Peygamberin (s.a.v.) ordusunda bir nefer gibi bu iş için çalışmalıyız. Zira kuranı kerim de yüce mevlamız bakınız bize bu işi nasıl çözeceğimizi şu şekilde anlatmaktadır.
“(Aranızda ki) Herhangi bir anlaşmazlıkta kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allahtan korkun ki bu hususta rahmete şayan olasınız.” 1
Görüldüğü gibi kardeşlerim, her toplumda ara ara sıkıntılar, dargınlıklar, kırgınlıklar, görüş ayrılıkları olabilir. Bizlerin görevi Kur ’an’ın ifadesiyle onların aralarını bulmak, onları barıştırmak, dargınlıkların düşmanlığa, kin ve nefrete, dönüşmemesini sağlamaktır.
Bizi bir arada tutan en büyük etken yüce dinimiz İslam ve onun emirleridir.
Şöyle ki bir hadisi şerifte Allah Resulü (s.a.v.) Efendimiz, bize nasıl kardeş olunması gerektiğini, şu veciz ifadelerle anlatıyor;
“ Müminler bir vücut gibidirler, bir aza hasta olduğu zaman bütün vücut uykusunu kaybeder.” 2
Yani kardeşlerim, bizim başımız ağrısa sadece başımız ıstırap çekmiyor o acı ve ıstırabı bütün vücut çekiyor. İşte Efendimiz (s.a.v.) bu misali vererek, ümmeti bir vücut gibi görmemizi ve herhangi bir Müslümanın başına gelen bir sıkıntıda, belada, onunla aynı acıyı hissetmemizi, o kardeşimizin acısını, derdini, sıkıntısını paylaşmamızı istemektedir. Bugün, ülkemizde savaş dolayısıyla çeşitli İslam ülkelerinden gelen muhacir kardeşlerimiz mevcuttur. Biz onların Ensar’ı olmalıyız. Onların sıkıntılarını gidermek için çaba harcamalıyız. Zira biz onların ağabeyi durumundayız. Biz bin yıldır onları adaletle, kardeşlikle, huzur ve güvenle yönetmişiz. Onun için ucuz hesap yapmamalıyız. Kendimizi onların yerine koyup, meseleye öyle bakmalıyız.
Zira bir hadisi şerifte Efendimiz (s.a.v.) ; “Şefkat göstermekte müminler bir vücut gibi olduğunu görürsün.“ 3
Bir başka hadisi şerifimizde ise Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor;
“Müminler bir binanın birbirine kenetlenmiş tuğlaları gibidir.” 4
Kıymetli kardeşlerim,
İslam bir bina gibidir, bu binayı oluşturan müminlerdir. Her bir Müslüman, İslam binasında bir tuğla gibidir. Onun için bu binanın zarar görmemesi için var gücümüzle çalışmalıyız. Her türlü ayrıştırıcı, eylem ve söylemden şiddette kaçınmalıyız. Kardeşliğimizi pekiştirecek bizi bize sevdirecek tavır ve uygulamaları yapmaya gayret etmeliyiz.
Unutmayalım ki bu bina yıkılırsa hepimiz zarar görürüz.
Bu konuda pirimiz Seyyid Abdulkadir Geylani (K.S.) Hazretleri ümmetin kurtuluşunun şu üç meseleyi çözdüğümüzde başaracağımızı, kardeşliğimizin birlik ve beraberliğimizin inkişaf edeceğini bize bildiriyor.
Hazreti pir (k.s.) şöyle buyuruyor;
Ümmeti Muhammed, şu üç meseleyi çözdüğü zaman, ümmet birleşmiş, kardeşlik hâkim olmuş, kalpler ve gönüller aynı çizgiye gelmiş, İslam âlemi ikinci asrısaadeti yaşamış olacaktır.
1-“Ümmetin önderleri olan ve Hazreti peygamber (S.A.V.)’ in varisi konumunda bulunan alimlerin bir araya gelmesi, İslam’ın temel esasları hakkında ümmeti ilgilendiren ve İslam’ın inkişaf edeceği konularda ittifak etmeleri, birlik içerisinde olmaları, aynı eylem ve söylemi kullanmaları.”
Kardeşlerim,
Eğer âlimler bir araya gelir, tavsiye edileni kuran ve sünnet çizgisi içerisine çözerlerse, o vakit İslam dünyaya hâkim olmuş, ümmet birleşmiş, kalpler Allah ve Resulü aşkı ile çarpmaya başlamış, kin nefret, ayrımcılık, bölünmüşlük, ortadan ebediyen kalkmış demektir. Ümmet artık asrı sadet dönemi gibi bir dönem yaşıyor demektir.
Kardeşlerim, alimlerin bir araya gelmesi için çok çalışmak lazımdır. Hem âlimler bu işe caba harcamalı, hem de ümmet olarak bizler, onların bir araya gelmesi ve İslam’ın yararına olacak her türlü toplantı, seminer, konferans gibi ortamları sıkça yapmalı, her ehlisünnet olan bütün âlimler o meclise davet edilmelidir. Eğer şunu yaparsak, çok yanlış yapmış oluruz ; Kendi tarikatından, kendi mezhebinden, kendi cemaatinden olan âlimleri ya da kendi akrabalarından, kendi aşiretinden olan âlimleri çağrılırsa, o vakit biz boşa kürek sallamış oluruz. Bu İslam’a hizmet etmez, bu olsa olsa bir aşiret soyadı, filanlar toplantısı olur. Bu şekilde ki bir uygulama kardeşliğimize bir katkı sağlamaz.
2-“Ümmet Muhammed aralarında ki fakirlik sorununu çözmelidir.”
Kardeşlerim,
Ümmet kendi fakirini, kendi yoksulunu, kendi düşkünü gözetmiyorsa, onlara yardım elini uzatmıyorsa, o vakit ümmetin birliğinden bahsetmek çok zordur. Zira bir hadisi şerifte Resullerin En Mükemmeli Olan Efendimiz (s.a.v.) ” Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” 5buyurarak, bu konuda ümmetinin nasıl davranması gerektiğinin bize açık bir şekilde bildiriyor.
Onun için kardeşlerim, fakirlik problemini eğer ümmet çözerse, o vakit işte kardeşlik, birlik, dirlik ve ümmet arasında sevgi inkişaf eder. Bugün İslam aleminde fakirlik, yoksulluk, açlık, susuzluk, kimsesizlik, ve çaresizlik hâkimse, pirimizin ’de (k.s.) dediği gibi bizim birlikten, kardeşlikten bahsetmemiz imkansızdır.
Budan dolayıdır ki, ümmet yardımlaşma şuurunu geçmiş ecdadımız da olduğu gibi (Allah onlardan razı olsun) nasıl inkişaf etmiş ise, bizde de öyle inkişaf etmek zorundadır. Bırakın insanı, hayvanları bile koruyacak vakıflar kurmuştur ecdadımız. Şu ülkemize bir bakın, her bir köşesini vakıflarla, hanlar, hamamlar, kervan saraylar, medreseler, okullar, aş evleri, dar’ul acezeler vesaire, toplumu ayakta tutan eserlerle donatmışlardır. Pirimizin ’de (k.s.) dediği gibi toplumda insanların arasındaki uçurumu yardımlaşarak ve paylaşarak çözmemiz gerekmektedir.
3-“ Ümmeti Muhammed bilim ve teknolojide ilerlerse yani ne zaman ki çağın icadı olan en son bilim ve teknolojik icatları elinde bulundurur, onu ilk Müslümanlar yaparsa o vakit ümmeti Muhammed kurtuluşa erer.” 6
Yani kardeşlerim, pirimiz İslam ülkelerinin her türlü teknolojik çalışmaları kendisinin yapmasını, ecnebi ülkelere bağımlı kalmamasını, her türlü imkânın kendilerinde bulunması gerektiğinin altını çiziyor. Gerçekten de çok önemli bir tespit, biz yaklaşık on yıl kadar önce, uluslar arası para kuruluşlarından üç beş kuruş para almak için onların kapısında el pençe divan duruyorduk, onlar da bu parayı vermek için bizim ülkemizin her şeyine karışıyor ve biz de bir şey diyemiyorduk. Şimdi öyle mi, yüce mevlamıza Hamd olsun kendi uçağımızı, kendi uydumuzu, kendi silahlarımızı, kendi milli imkanlarımızla yapar hale geldik. İşte bu, İslam alemi için bir güçtür, kim teknolojiyi elinde bulundurursa, kim güçlenirse, dünyaya teknoloji ihraç eder hale gelirse, işte o dünyada söz sahibi demektir. Onun içindir ki, Müslümanlar çok çalışmalı, çok gayret etmeli, tembel, uyuşuk, miskin olmamalı cağın getirdiği İslam’ı çerçeve içeresin de her türlü imkândan teknolojiden yararlanmalı ve icat eden kimse olmalıdır. Müslümanlar güçlenirse, dünyada söz sahibi olur. Ya değilse güçlü olanların himmetine muhtaç oluruz, o vakit islam alemi için bir zillet demektir.
Kardeşlerim, burada sohbetime son verirken yüce mevlamız birliğimizi, kardeşliğimizi, daim etsin, ümmetin arasındaki bütün sıkıntıları gidersin, birlik ve beraberlik ihsan eylesin. Amin.
Selam ve Dua ile..
Hizmetkâr 17.02.2015
Dipnotlar
1-Hucurat/10
2-Müslim, birr ve sıla 66. Buhari, edep,27. müsnet.4/270.
3-Müsnet, 4/270. Buhari, edep 27. Müslim, birr ve sıla 66
4-Müsnet,4.405.409. Buharisalat,88, edep36. Mezalim 5
5-Buhari, edep 12
6- Kitabı Fütüvve, Seyyid Abdulkadir Geylani (K.S.)
İrfan Meclisinden Damlalar 2015