Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla

Pek aziz ve muhterem kardeşlerim,

Uzun bir aradan sonra irfanmeclisi.com da tekrar beraberiz, çalışmalarımızın yoğunluğundan dolayı sizleri biraz ihmal ettik, bu fakire haklarınızı helal etmenizi istirham ediyorum.

Sevgili kardeşlerim, insanoğlu bu dünyada misafirdir,  bir gün misafirliği bitecek ve uzunca bir yolculuğa çıkacaktır. Bu yolculukta başına neler gelecektir, neler görecek neler yaşayacaktır, bunları bilmemektedir. Ancak bu konuları ve yolculuğu sevgili peygamberimiz (s.a.v.) bize haber vermekte ve kuran bizim yol hazırlığı yapmamızı istemektedir. Nasıl ki bir yolculuğa çıkacağımız vakit bütün yol hazırlığımızı yapıyor isek ahiret yolculuğumuz için de hazırlık yapmalıyız.En önemlisi bu yolculuğa ne zaman çıkacağımızın saatini gününü âlemlerin rabbi olan hazreti Allah cc. Bilmektedir. Öyleyse her an bu yolculuğa çıkacakmış gibi hazırlıklı olmalıyız, bu hakikatten hiç kimsenin kurtulma şansı bulunmamaktadır. Hazreti Allah cc kuranı kerim de “ Külli nefsin zaigatül mevt “ [1] her canlı mutlaka ölümü tadacaktır”. Buyurmaktadır.

İmamı suyuti camiüssair isimli eserinde şöyle naklediyor;

“ümmetimden bir kimseyi (kıyâmet gününde)gördüm ki; cehennem ateşinin alevlerinin, kıvılcımlarının yüzüne (gelmesini) eliyle (engellemeye çalışıp) sakınıyordu. Bu esnada (dünyada verdiği) sadakası gelip yetişti. Yüzüne karşı bir örtü (kalkan) oldu.

Ve ümmetimden bir kimseyi (kıyamet gününde) gördüm ki;  kendisiyle Allah Teâlâ ‘nın arasında perde olduğu halde dizlerinin üzerine çökmüş durmaktaydı. Bu esnada dünyada ki güzel ahlakı gelip yetişti elinden tuttu ve onu Allah Teâlâ nın huzuruna götürdü.

Ve ümmetimden bir kimseyi kıyamet gününde gördüm ki;  kendisine cennetin kapıları kitlenip kapanmıştı.

Bu esnada dünyada ki devam ettiği” Lailahe illallah”zikri şerifi gelip ona yetişti, ona cennetin kapılarını açtı ve o kimseyi cennete koydu.[2]

Sevgili kardeşlerim, bu hadisi şerifimizde Efendimiz  (s.a.v.)  kıyamet gününde bizlere faydası dokunacak üç önemli ameli tavsiye ediyor. Şimdi sırasıyla bu üç önemli ameli anlatmaya gayret edeceğiz;

Hadisi şerifimizde ki birinci tavsiye, Sadaka Vermek

Sevgili kardeşlerim, bir ehli irfan için sadaka çok önemlidir.  Verdiğimiz bütün sadakaları yalnızca Allah için vermeli ve bu ölçüye çok dikkat etmeliyiz. Allah cc. için verilmeyen sadakanın rabbimizin yanında hiçbir değeri yoktur. Sadaka vermemizi başta şeytan olmak üzere nefsimiz, ailemiz engel olabilir bu hakikati kuranı kerimde yüce mevlamız şu şekilde dile getiriyor;

“Şeytan, fakirleşirsiniz diye korkutup, size cimriliği, çirkin şeyleri emreder, sadaka verdirmek istemez. Allah ise kendi lütfundan size mağfiret ve bol nimet vaat ediyor. Allah’ın ihsanı geniştir, her şeyi hakkıyla bilendir”.[3]

Efendimiz (s.a.v.)  şöyle buyuruyor;

“Hastalarınızı sadakayla tedavi ediniz. Sadaka, her hastalığı ve belayı defeder.[4]

Bir başka hadisi şerifimizde ise,

“İyilik ömrü artırır, sadaka günahları giderir ve kötü ölümden korur.[5]

Diğer bir hadisi şerifimizde ise,

Sadaka kabir azabından korur. Kıyamette de himaye altına alır.[6]

Bir başka hadisimizde ise,

Sadaka verenin rızkı artar ve duası kabul olur.[7]

Bir diğer hadisimizde ise,

Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da günahları yok eder.[8]

Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifte şöyle buyuruyor;

“Sırf Allah rızası için sadaka verene, kıyamette Allah Teâlâ, “ Ey kulum, sen benim rızamı gözettin, bende seni bu gün zorda koymam ve vücudunu cehenneme haram kılarım. Haydi, cennete istediğin kapıdan gir. “[9]

İşte kardeşlerim, hadisi şeriflerimizde sadakanın ne kadar önemli olduğunu Efendimizin  (s.a.v. in diliyle öğrendik. Bu konuda pir hazretleri de biz evlatlarına sadakayı tavsiye ederek;  “Kapınıza gelen kim olursa olsun boş döndürmeyin “[10] buyuruyor. Onun içindir ki az sadaka çok bela savar, der atalarımız, ne kadar doğru bir sözdür değil mi?

Özetle kardeşlerim, yarım hurma bile olsa cehennemden korunun. Onu bulamaz iseniz, güzel bir sözle korunun.” buyuruyor Efendimiz (s.a.v.).

Sevgili kardeşlerim, hadisi şerifimizde ki ikinci önemli amel ise Güzel Ahlaktır.

Kardeşlerim, güzel ahlak konusunda en önemli rehber hazreti peygamber Efendimiz (s.a.v.) dir.

“Bir gün müminlerin annesi hazreti Aişe (r.a.) annemize bir grup sahabe (r.a.)  sorarlar ey müminlerin annesi hazreti peygamberin ahlakı neydi? Diye hazreti Aişe annemiz bu soruya hafif set bir ses tonuyla şöyle cevap verir;
“Siz Kuran okumuyor musunuz?
Evet, okuyoruz ey müminlerin annesi “
Öyleyse Allah resulünün ahlakı kurandı “[11]

Biz de ahlakımızı kuran ile sünnet ile düzelteceğiz. Allah’ın resulü nasıl bir ahlaka sahipse bizde aynı ahlaka sahip olmak için mücadele vereceğiz. Zira ehli irfanın gittiği yol, Seyyid Abdulkadir Geylani hazretlerinin yoludur, bu yolda manevi makamlara erişebilmek için bu zaten şarttır. Eğer bir ehli irfan rabbinin rızasına erişmek arzusundaysa o vakit;

Birinci mertebe “fenafil ihvan” makamıdır;

Yani kardeşlerim, ihvan kardeşlerini Allah için çok sevmek onları göremeyince hasta olmak, bu basamağın birinci makamıdır. Bu makamın hakkı, kardeşlerini sevmek, saymak, hürmet etmek, sıkıntısını gidermek, kederine ortak olmak acısını paylaşmak, sevincini çoğaltmak, hata ve kusurlarını bağışlamak, ona gıyabında dua etmek işte bu bizde tezahür etmesi gereken peygamberi ahlakın göstergesidir. Zira ashabı kiram efendilerimizi gökteki yıldızlarımdır hitabına şerefine nail eden birbirlerini Allah için çok sevmeleridir.

İkinci mertebe ise fenafil şeyh makamıdır.

 Bu makamın hakkında evladı resul olan şeyh Efendimizi Allah için çok sevmek, onda tezahür eden sadır olan Efendimizin ahlakı ile ahlaklanmak, onun izini takip etmek ,onlara karşı hizmetimizde kusur etmemek, gönül dünyalarında ve dualarında olmak için çalışmalıyız. Zira mürşit gönlü Allaha cc resullulaha açılan bir kapıdır. Bunun bilinci ile ahlakımızı düzeltmeli, edep içerisinde sadık birer evlat olmalıyız.

Üçüncü mertebe ise fanefir resul makamıdır,

Bu makamın hakkı ise Allah resulü (s.a.v.) Efendimizi çok sevmek, öyle sevmek ki hayatını O’nun hayatına göre dizayn etmek, O’nun sünnetti ile hem dem olmak, adı anılınca kalbin yerinden çıkacak gibi olmak, O’nun özlemi ile yanmak, ağlamak, bir sünneti terk edince sanki dünya başına yıkılmışçasına üzülmek, her davranışınla O’na benzemeye çalışmak, pir hazretlerinin (r.a.) dediği gibi;
“Bir baktım ki ellerim Allah’ın resulüne benzemiş, yürüyüşüm Efendimiz (s.a.v.) e benzemiş her halim her davranışım O’nu taklit eder olmuş “

İşte kardeşlerim, eğer biz de Allah’ın resulünü seviyorsak onu her halimizle taklit etmek zorundayız. Ahlakımızı O’nun ahlakı ile düzeltmeliyiz.  İşte kardeşlerim, ehli irfanın uyması gereken kuralların başında güzel ahlak sahibi olması gerekmektedir. Zira ehli irfan örnektir, ayna gibidi,r güzel ahlakı ile herkesin örnek aldığı bir şahsiyet olmak zorunluluğu vardır. Zira ehli irfanın temsil ettiği yol, hazreti resulullahın yoludur, ehli irfan pir hazretlerinin evladıdır, her türlü kötü ahlaktan kaçınmalıdır. Onun yapacağı bir yanlış başta Efendimiz (s.a.v.) i, sonra piran efendilerimizi ve şeyhimizi üzecektir. Bu sebeple, ehli irfanın kendisini güzel ahlak ile bezemesi lazımdır.

Kardeşlerim, kıyamette mizanda en ağır gelecek amelimizin güzel ahlak olduğu sevgili peygamberimiz (s.a.v.) haber vermekte bize güzel ahlakı ilde örnek olmaktadır. Kısacası kardeşlerim bizler kuranın ahlakı ile hazreti resulullahın ahlakı ile ahlaklanmak zorundayız. Rabbim cümlemiz ahlakını hazreti peygamber s.a.v.) ahlakı ile ahlaklandırsın. Amin.

Sevgili kardeşlerim, hadisi şerifimde Efendimiz (s.a.v.) in tarif ettiği üçüncü amel ise kelime-i tevhid zikrine devam etmektir.

Kardeşlerim, kelimeyi tevhid, lafız olarak kısa ama mana olarak çok büyüktür. Zira Allah cc dan başka ilah olmadığına Efendimiz (s.a.v.) in onun kulu ve resulü olduğuna şahadet ediyoruz. Onun içindir ki kelime olarak kısa, mana olarak ise çok geniştir. Ehli tarikin hepsinin tarif ettikleri zikirlerin, evratların başında tevhit gelmektedir. Zira Allah resulü (s.a.v.) Efendimiz günde 70 ile 100 defa Lailahe illallah zikrini söylediğini hadis âlimlerimiz naklediyorlar. Nefsin ıslahında, terbiyesinde tevhid zikrinin çok önemi vardır. Zira yüce rabbimiz hoşuna giden zikirlerin en üstünü Lailahe illallah zikridir. “Tevhid zikrine devam edenlerin günahlarının silineceğini yani bağışlanacağını onların yerine ise sevap yazılacağını”^[12] Allah resulü (s.a.v.) Efendimiz bize bildirmektedir. 

Kardeşlerim, bir gün birisi pir hazretlerini (r.a.) a gelip soruyor ya; Gavsul Azam, bende gaflet oluyor, vesvese hali bulunuyor, bundan nasıl kurtulabilirim? Gavsul Azam Hazretleri şöyle buyuruyor; “Evladım sen kelime-i tevhid zikrine devam et, zira tevhidin nuru vesveseye de gaflete de galip gelir”^[13]

Kardeşlerim, bu zikri yaparken hem dilimizle hem de kalbimizle yapmalıyız, dilimiz Lailahe illalah derken, kalbimiz başka işlerle uğraşmamalıdır. Zira o zikir, kıyamet gününde beni zai etti diye, bizden şikâyetçi olur. Rabbimiz cümlemizi tevhidin nuru ile kalbimizi nurlandırsın, bizleri gerçek manada rabbini zikreden kullarından eylesin. Amin

Kıymetli kardeşlerim burada sohbetime son verirken hepinizi aziz ve celil olan Allaha emanet ediyor ve şu dua ile sohbetimi sonlandırıyorum;

Rabbimiz bize dünyada da ahrette de iyilikler ve güzellikler ihsan eyle bizi peygamber Efendimizin ahlakı ile ahlaklandır, bizi Kuranın ve sünnetin yolundan ayırma bizi iyilerden eyle. Âmin

Hizmetkâr 28.01.2014

[1] Ankebut Suresi, 57. Ayet – Geylani Tefsiri, Seyyid Abdulkadir Geylani k.s.

[2] Suyuti, Camius-sair, 2652

[3] Bakara Suresi, 268. Ayet

[4] Beyhaki