Rahman ve Rahim Olan Yüce Allah’ın Adıyla
Pek aziz ve muhterem kardeşlerim
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) Tebük seferinden yeni dönmüştü. Sahabe Efendilerimiz (r.a.) henüz evlerine yeni girdikleri bir anda, Fahri Kâinat (s.a.v.) Efendimiz, Hazreti Bilal (r.a.) ‘a Ey Bilal! Mescidin damına çık ve ashabımı cihada çağır, dedi.
Hazreti Bilal (r.a.) Mescidin damına çıktı ve ashabı cihada çağırdı.
Sahabe Efendilerimiz bu işten pek bir şey anlayamadılar.
Zira hepsi cihattan henüz yeni gelmişlerdi. Şaşkın bir vaziyette ashap mescitte toplandı.
Efendimize, Ey, Allah’ın Resulü yeni cihattan geldik. Siz yine cihada çağırdınız, diye sorunca,
Allah’ın Resulü (s.a.v.) Efendimiz ashabına şu tarihi sözlerini söyledi;
“ Ey ashabım; siz küçük cihattan döndünüz,“ashap sordu.
Ey Allahın resulü büyük cihat hangisidir?
“ Nefsiniz ile cihat etmenizdir.”Buyurdular (1)
Sevgili kardeşlerim;
İçerisinde bulunduğumuz bu asırda, ümmet olarak nefsimizle mücadele etmeye cihadı ekberi yapmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Zira nefsimizin hoşuna giden, bizi dünyaya bağlayan (meylettiren) bizim Allah’tan, bizim Kurandan, bizim Resulullah (s.a.v.) den uzaklaşmamızı sağlayacak çok sebep bulunmaktadır.
Yani mücadele çok yoğun, bizler bu mücadele karşısında zayıf kalmaktayız.
Gerçektende nefsimizin hoşuna giden o kadar çok etken var ki, saymaya kalksak inanın bunu bitiremeyiz. Seyyid Abdulkadir Geylani hazretlerinin evlatları olarak, Efendimizin cihadı ekberi olarak bize bildirdiği, nefisle mücadele, yolumuzun en önemli temel taşlarındandır. Nefsini ıslah edememiş bir ehli irfan, bu manevi yolda nasıl ilerliye bilsin ki; haftalık yoklamada bile bulunamayan, onun için halı sahada ki maçı, kâffede ki sohbet çay partisi, balık tutma merakı gibi buna benzer bir sürü nefsinin hoşuna giden, onu bu büyük nefis mücadelesinden alı koyan sebepler bulunmaktadır. Sanki cenneti garantilemiş, Azrail’e ruhunu tevhid ile teslim etmiş, kabirde Münkir ve Nekir’in suallerine tam olarak cevap vermiş, kabir azabından kurtulmuş, sıratı geçmiş, mizanında sevapları çok gelmiş, amel defterini sağından almış, Cennete ve Cemalullaha hak kazanmış, hiç ahiret endişesi kalmamış gibi davranmaktayız.
Bu gaflet neyin nesidir? Yoksa size özel bir durumu var da biz bilmiyoruz. Yoksa cennete girmeye garantimi aldınız? Da bizim haberimiz mi yok.
Halife Hazreti Ömer (r.a.) kendisinde münafıkların listesi olan sahabeye söyle ne olursun, o listede Ömer inde ismi var mı?Diyecektir. (2)
Biz Ömer miyiz, Ali miyiz, Ebu Bekir miyiz, Osman mıyız, onlar gece gündüz nefisleri ile mücadele etmişler akıbetlerinin ne olacağı konusunda ağlamışlar.
İhtiyar Sahabe, Salmanı Farisi’ye nasılsın iyimi sin? Diye sorarlar?
Buyurur ki, nasıl olayım, Azrail gelip canımı almamış, imanlımı gideceğim, imansız mı gideceğim belli değil, kabirde suallere cevap vermemişim, sıratı mizanı, hesabı, henüz görmemişim, mahşerde akıbetim nasıl olacak, Rabbim bana nasıl bir muamelede bulunacak, bütün bunları geçmemiş, bir insansan nasıl iyiyim desin ki.(3)
Onun için kardeşlerim; Gelin kendimize çeki düzen verelim, günahlarımıza tövbe edelim, bu fani dünyaya aldanmayalım. Ebu Türap Hazretlerinin şu tembihini hiç aklımızdan çıkarmayalım.” Bu günü düşünürüm acaba yarın varımıdır? Gençliğine de güvenme ölenler hep ihtiyarımıdır”(4)
Kardeşlerim;
Ecelimiz ansızın gelince çok pişman oluruz. Keşke deriz, ah vah ederiz ama iş işten çoktan geçmiş olur.
Son pişmanlık fayda vermez. Zira fırsat elden çoktan kaçmış olur. Fırsat elde iken, can bedende, akıl yerinde iken, bunu fırsata çevirelim.
Hazreti Mevlana Celaleddin’i Selçuki (k.s.) Mesnevisinde, nefis ile mücadelenin önemini şu kıssa ile bize anlatmaktadır.
Ayyazi (k.s.) anlatıyor;
Şehit olmak ümidi ile zırhsız, göğsüm acık bir şekilde yetmiş kere savaşa girdim. Tenimde ok yarası almadık hiçbir yerim kalmadı. Vücudum kılıç yaralarıyla kalbura döndü, fakat şehitlik nasip olmadı.
Bunun üzerine nefsimle savaşmaya karar verdim. Halvete girdim. çile çekmeye koyuldum.
Devamlı riyazet yapıyordum. Ölmeyecek kadar yiyip içiyor, çok az uyuyordum. Nefsim ile olan mücadeleme, ara vermeden devam ettim.
Bir gün, bir topluluğun savaşa gitmekte olduğunu gördüm. Bende bir anda savaşa gitme arzusu uyandı.
Nefsim bana ,’haydi, yürü savaş meydanına ‘diyordu. Nefsimin, savaşın faziletlerini sayıp döküp beni teşvik etmesine hayret ettim. Şaşırdım kaldım. Çünkü nefis yaradılışı gereği ibadetten itaatten hoşlanmaz.
Nefsime seslendim:
Ey nefis! Doğruyu söyle. Savaşa gitmek istemenin sebebi nedir?’ Nefsim cevap vermeyince onu tehdit ettim:
‘Eğer doğruyu söylemezsen, seni daha fazla riyazet yaparak perişan ederim. Mahvolursun’ dedim.
O anda nefsim, sessiz sedasız bir şekilde, güzel bir ifadeyle, içimden şöyle seslendi:
‘Sen yaptığın riyazetlerle, her gün beni öldürüyorsun. Devamlı işkence görüyorum. Yemeksiz ve uykusuz bırakarak, yavaş, yavaş canımı alacaksın. Üstelik benim çektiğim bu ızdıraplar dan kimsenin haberi yok . Savaşta bir kez ölüp kurtulurum. İnsanlar senin iyiliğini överken. Şehit olduğun için adın şanın yayılır.’
Bunun üzerine, hem münafık hem ikiyüzlüsün. Bu dünyada münafık olduğun gibi ölümden sonrada münafıksın. Ne bu dünyada Müslüman oluyorsun, ne de öbür dünyada. İki dünya dada işe yaramazsın’ dedim.
Bu beden sağ oldukça, halvetten başımı çıkarmayacağıma söz verdim.” (5)
Sevgili kardeşlerim, sultanımız Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri, nefis ile mücadele etmeyi büyük savaş olarak kabul etmiş ve 22 yıl sahralarda riyazet hali sürmüştür ve Gavsul Azam makamına bu şekilde ulaşmıştır. Onun içindir ki, tasavvufta riyazet en önemli esas sayılmıştır. Kemalat ehli olmak için, ihsan makamına ermek için, sıdıklarla, Salihler ile Allah’ın sevdiği iyi insanlarla beraber olmak için, nefsimizle cihattan geri durmamalıyız. (6)
Hazreti Mevlana nefis ile yapılan büyük savaşta şehit olmanın önemini şu şekilde izah etmektedir;
“Dünyada muhabbet kılıcı ile Allah yolunda şehit olmuş nice kişiler vardır ki, onlar dünyada adeta ölmüş gibi görünürler. Aslında onlar yaşayan ölülerdir.’ Ölmeden evvel ölünüz’ Hadisi Şerifinin sırrına mazhar olmuşlardır. Daha hayatta iken nefislerini öldürmüşlerdir. Onların yeryüzünde ki bedenlerinde, ölmeden önce hayvani nefisleri ölmüş, insani ruhları diri kalmıştır. Onlar ahirete diri olarak giderler. (7)
Sevgili Kardeşlerim, burada sohbetime Efendiler Efendisinin (s.a.v.) şu duası ile son veriyorum;
“Allah’ım beni göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa nefsimin eline bırakma. “ (8)Amin.
Cumanız Mübarek Olsun. Selam ve dua ile.
Hizmetkâr 09.05.14
Dipnotlar
1. Tirmizi nefis /Taç tercümesi
2. El Esabe İbni Hacer/
3. El Esabe İbni Hacer
4. Ebu Turab El Nakşebi (k.s.)
5. Mesnevi Şerif Hazreti Mevlana (k.s.)
6. Nehrul Kadiriye Seyyid Şeyh Dr Muhammed Fadıl Geylani (k.s.)
7. Mesnevi Şerif Hazreti Mevlana (k.s.)
8. Buhari , Tirmizi, Nesai