Rahman ve Rahim olan yüce Allah’ın adıyla
Hamd âlemleri yoktan var eden Yüce Allah cc’a Salat ve selam, O’nun Habibi Resullerin En Mükemmeli, Efendimiz, Önderimiz ve Komutanımız Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) ‘ e O’nun temiz ehli beytine, Ashabına, Ahbabına, Dost ve Yaranına ve gülistanın da yetişen Evliyasına Alim ve ulamasına onun davetine uyan ve kıyamete kadar uyacak olan ümmeti Muhammed’e olsun.
Pek aziz ve muhterem kardeşlerim,
Bu hafta ki dersimizde teslimiyet ve tevekkül konusunu ele alacağız. Bir ehli irfanın teslimiyeti nasıl olmalı tevekkülü nasıl olmalı bunun ölçüleri nelerdir onu öğrenmiş olacağız.
Hakkın yoluna teslim olmuş, bir Müslüman’ın ilk önce bilmesi gereken meseleler den birisi de yüce Allah cc tevekküldür. Yani bir Müslümankendi üzerine düşen vazifeyi en güzel bir şekilde eksizsiz yapmalı, sonra neticeyi hazreti Allah cc havale etmelidir. Bundan sonra ise, yüce Allah’ın takdirine razı olmalı ve asla niye böyle, niçin bu şekilde oldu deyip, şikâyette bulunmamalıdır. Zira hem Allah’a tevekkül edip; Ya Rabbi hakkım da hayırlısını ver diyorsun, yani Allah’a tevekkül ettiğini söylüyorsun, hem de neticesine itiraz ediyorsun. Bu bir Müslümanın tevekkül anlayışı olamaz.
Kardeşlerim,
Yüce Allah’ın bize imtihan olarak verdiği zorluk, sıkıntı, bela ve musibetlere rıza göstermeyip, şikâyetçi olmak, itiraz etmek, niçin bu benim başıma geldi, hep belalar beni bulacak gibi, itirazlarda bulunmak Müslümanın tevekkülünü zedeler.
Kardeşlerim,
Yüce Allah cc, bir kulu için hayır veya şer, neyi takdir etmiş ise, bütün cihan bir araya gelse, o takdir edileni asla değiştiremez. O’nun için Müslüman kul Allah’ın kendisi için takdir ettiğine rıza göstermeli ve sabretmelidir.
Müslümanın başına bir bela veya bir sıkıntı geldiği vakit, sabretmenin yerine hemen onu şikâyet etmeye başlıyor, bakın rabbim bana bunu bunu yaptı, Rabbini kula şikâyet etmiş oluyor. Oysa bir Müslüman Allah’ın sevgisine cemaline, rızasına, talipsin öyleyse bu şikâyet niye?
Sevgili kardeşlerim, işte mürşidi kâmillerin vazifeleri burada ortaya çıkıyor. Talebelerini ilimle, irfanla, maneviyatla, yetiştiriyorlar. Ehli irfanın gafletten kurtulup, marifet sırrına ermeleri için çaba harcıyorlar. İlimle, irfanla, marifetle donan bir mürit, Rabbini çok daha iyi tanıyor, biliyor ve seve seve Rabbimize kulluk ediyor. Önüne çıkan hiçbir imtihan onu artık, kulluktan Rabbini sevmekten alı koyamaz hale geliyor.
Sevgili kardeşlerim,
Kıyamet gününde bir kul, yüce Allah’ın huzuruna getirilir. Allah cc sorar: Ey kulum seni bana kulluk etmekten alı koyan şey nedir?
Kul şöyle cevap verir;
Ya Rabbi dünya işlerim alı koydu. Der.
Yüce Allah cc o zaman şöyle bir misal gösterir;
Sen görmedin mi on iki sene zindanda kalan Yusuf’u? Beni Rabbi olarak bildi, zikrimden gafil olmadı.
Görmedin mi? Yunus’u. Balığın karnında her an beni zikretti. Eyüp o kadar sıkıntıya rağma beni anmaktan geri kalmadı.
Sonra Allah’ın huzuruna bir zengin getirilir. Yüce Allah cc sorar; seni bana kulluk etmekten ne alıkoydu?
Ya Rabbi malımın çokluğu beni meşgul etti. Der
Bundan sonra,
Süleyman (a.s.) huzura getirilir. Sen Süleyman kulumu görmedin mi?
Bütün dünyayı kendisine nimet olarak verdim ama o yine de bir an bile benim zikrimden geri kalmadı. O, hep dünyadan hiçbir beklentisi olmayan kimselerle dostluk kurar ve zikrederdi. 1
Sevgili kardeşlerim; insan bahane aramaya görsün. Hali iyi de olsa, kötü de olsa mutlaka bir bahane ve sebep bulur. İnsanoğlu doyumsuzdur. Hiçbir zaman kendisi için takdir edilene razı olmaz. Hep daha fazlasını ister. Hiçbir şeyden razı olmaz. Hep şikâyet eder durur. Yüce Allah’a şükredeceği ve hamd edeceği yerde kanaatsizlik, tevekkülsüzlük gösterip şikayetlenme, sızlanma yolunu tercih eder. Bu davranış biçimi doğru değildir. Sen kendini paramparça etsen yine de Yüce Allah’ın senin için takdir ettiğinden başka bir şey eline geçmez. Onun içindir ki; Mümin kul Allah’ın takdirine rıza göstermeli ve iyi bir kul olmak için çalışmalıdır.
Bir eserde şöyle bir kıssa anlatılır;
Hazreti Süleyman (a.s.) ‘ın zamanın da mağarada yaşayan bir abid vardı. Hazreti Süleyman’ın peygamberlik mucizesi olarak Süleyman (a.s.) semadan kavmiyle beraber geçerken, mağarada ki derviş onları gördü. “ Ya Rabbi Davud’un oğlu Süleyman’a ne çok mülk ve nimet vermişsin” dedi. Hazreti Süleyman (a.s.) bu sözü duyup mağaraya indi ve dervişe : “ Ey Abid, sırlarını anlayamayacağın meselelerin peşine düşme. Vazifeli olduğun kulluğu yerine getir. Senin şu mağarada bir kere Allah veya la ilahe illallah demen, Davud oğlu Süleyman’a verilen mülkten daha hayırlıdır. 2
Aziz kardeşlerim; Bizim bu dünyaya geliş gayemiz bellidir. Bu gaye uğrunda çalışmalı, Yüce Allah cc teslim olmalı ve Rabbimizi razı edecek ameller yapmaya çalışmalıyız. İşte o zaman Allah bize yar ve Cennet bize diyar olur.
Sabırsız, isyankâr, şikâyetçi, haline razı olmayan ku,l Allah indinde makbul bir kul değildir. Yüce Allah ne verirse, yani başımıza gelen bela sıkıntı elem, keder, dert hepsini sabırla karşılamalı ve Efendimizin şu müjdesine erişmeliyiz; “Allah cc bir kulunu sevdiği zaman onu bela ve musibetlere müptela kılar” 3
Sohbetimi Karaman’lı Yunus Emre k.s. Hazretlerinin şu sözleriyle bitirmek istiyorum;
Cana cefa kıl ya vefa
Kahrın da hoş, lütfun da hoş,
Ya dert gönder ya deva,
Kahrında hoş, lütfun da hoş.
Hoştur bana senden gelen,
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül yahut diken.
Kahrında hoş lütfun da hoş.
Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkisi de cana safa,
Kahrın da hoş, lütfun da hoş.
Ey padişah-ı Lemyezel!
Zat-ı ebed, hayy-ı ezel!
Ey lütfu bol, kahrı güzel!
Kahrında hoş, lütfun da hoş.
Ağlatırsın zari zari,
Verirsen cennet-ü huri,
Layık görür isen nari,
Kahrında hoş, lütfun da hoş.
Gerek ağlat, gerek güldür,
Gerek yaşat gerek öldür,
Âşık Yunus sana kuldur,
Kahrında hoş, lütfun da hoş. 4
Başka İrfan Meclisinde buluşmak ümidi ile. Vesselam.
Hizmetkâr 25.11.2014
Dipnotlar
1. Ruhu-l Beyan Tefsiri /İsmail Hakkı BURSEVİ (k.s.)
2. Mehmet ILDIRAR /Semerkant
3. Buhari, Müslim
4. Yunus EMRE Divanı /KARAMAN
İrfan Meclisi Damlalar Serisi/ 2014