Eğer insanlar gerçekleri açık ve cesur bir ortam da, eşit şartlar altında paylaşabilselerdi; yüzlerinden başka, gıyaplarında başka olmasalardı, savaşlar çıkmayacaktı; kavgalara, üzüntülere yer kalmayacaktı. Tüm felaketlerin, hatta ebedi kahroluşların ardın da, gıybet tohumlarını bulacaksınız… Tüm kötülükler, gıybeti de beraberinde taşırlar.
Bu yazımız da, şu soruların cevaplarını arayacağız: gıybet nedir? Gıybet biçimlerini nasıl sınıflandırabiliriz? Gıybet neden ve ne kadar kötüdür?
Gıybet türleri
Burada öylesine gizli, iğrenç ve vebadan hızlı yayılma gücü olan bir hastalıktan söz ediyoruz ki, ondan kurtulmak ancak ısrarlı bir savaşın, derin bir içtenliğin eseri olabilir. Gıybet tuzağında tüm iyiliklerin yok olup olmadığını merak eden, konuşmalarını gözlemlemeli ve gıybet biçimleri üzerinde çok düşünmelidir.
Aşağıda ki tanımları, temel kaynaklarda ki ipuçlarına dayanarak yapılandırdık. Konuyu ele alan metinlerde, tam olarak bu şekilde oluşturulmuş bir sınıflama mevcut değildir; ama bizim sınıflamamızın içerikleri kaynaklarda vardır.
Aleni sade gıybet
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.) gıybeti; “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamıştır. Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen, gıybettir” demiştir.
Bir kişinin gıyabında ondan hoşlanmayacağı şekilde, hakkında doğru olan bir şeyi söylemek, aleni gıybetin ta kendisidir.
Futbolcuların oynama stilleri üzerinde konuşanları dinleyin; sanatçıların özel hayatlarına burunlarını sokan magazin tutkunlarının neler anlattıklarına bakın. Komşularınız, eşiniz, dostunuz ve hatta kendi evladınız hakkında, gıyaplarında konuşurken hangi üslubu kullandığınıza bakın. Çoğu insan, değil gıybet ettiklerini, başkalarından bahsettiklerini bile fark etmiyorlar. Siz, isimleri gecen insanların yerinde olsaydınız, kendinizden o şekilde söz edilmesinden hoşlanır mıydınız? Eğer hakkında konuştuğunuz kişi huzurda olsaydı, cümlelerinizi, hatta o andaki duruşunuzu değiştirme ihtiyacı duyar mıydınız? Eğer öyleyse doğruları söylemeniz şartıyla, yaptığınızın adı gıybettir ve bu, gıybetin en sade formudur.
İftiralı Gıybet
Hazreti peygamber (s.a.v.) devam eder: “Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun; eğer yoksa bir de iftirada bulundun .” iftira, kusurların en çirkinidir. Eğer gıybet ederken kullandığımız bilgi, bizzat kendi gözlemlerimize ait değilse, başkasından duymuşsak, dilden dile kesinlikle değişime uğramıştır ve tam olarak doğru değildir.
Başkasından- veya dostlarımızdan- duyduğumuz bilgiyi aktarmadan, sözlerimizin gıybeti aşarak İftiralı gıybete dönüşme ihtimali %80’ dir. Çünkü insanların %80’i, duyduklarının doğruluğunu tahkik etmezler; duygularını ve tercihlerini dolaştırdıkları söze katarlar; üstelik hafızaları bozuktur, bilgi dilden dile dolaşırken, kırk farklı kimliğe bürünür. Bu konuda sürekli hassas davranmayanların ise defalarca iftira atma ihtimalleri%100 ‘dür.
Gizli Gıybet
Çoğu zaman yaptığımız, kalbimizden geçirmek, yani zannetmek suretiyle gıybete girmektir. Gıybetin ne kadar kötü olduğunun vurgulandığı ayette, Kur’an şöyle der: ”Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın.” Bütün zanlar ve tahminler değil; ama kimi zanlar, gıybet halini almaktan kendini kurtaramaz. İmamı gazali , (k.s.) bunu ‘ kalp ile gıybet şeklinde tanımlamıştır; ‘ bir kimsenin ayıbını insanın kendi kendine söylemesini ‘ bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, gözü ile kötü bir şeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye suizanda bulunma şeklinde’ tarif etmiştir.
Şefkatli yaratıcımız, kendisine karşı işlediğimiz suçlardan pişman olduğumuzda bizi bağışlayacağını söylüyor; ama kul hakkıyla, şehit bile olsak, affımızı vaad etmiyor. Allah, kullarının haklarını kendi hakkından önde tutmuştur. Haksız suizandan kul hakkı doğar. Gıybet, temelde insanlara karşı işlenen bir suçtur ve onun affedilmesi yetkisi, gıybeti edilen insanlardadır. Bu yüzden, masumun ahlakı, onuru hakkında delil olmaksızın kötü zanda bulunur da içinizde ki kötü zannı doğru kabul edersek ağır bir bedel ödeyeceğiz.
Hazreti peygamber (s.a.v.) der ki,” bir kimse kardeşini bir kusur ile ayıplarsa o kimse, ölmeden o kusuru işler.” Başkalarının hoşlanmadığımız özelliklerinin, hangi şartlardan kaynaklandığını nereden biliyoruz? Kimlerin, hangi zorluklar yoluyla kaderleri tarafından eğitildiklerini bilmeksizin, kimi kusurlu gözüken yönlerinin gizli bile olsa gıybetini yapmaya ne hakkımız var!
Değerli bir insan, bize şunu anlatmıştır: orta doğu teknik üniversitesi fizik bölümünü kazanmış; bölüme kayıt kuyruğunda, yanındaki kişiyle konuşurken, onu dokuz yıldır okulu bitiremediğini öğrenmiştir. İçinden “vay dangalak, bir okul dokuz yılda bitirilemez mi ?” diye geçirmiş ve kendisi de o okuldan, ancak dokuz yılda mezun olabilmiştir. Başımıza gelenlere bakalım; orada açık veya gizli gıybetleri yapılmış insanların haklarının iadesini görebilecek miyiz?
Münafıkane ikiyüzlü gıybet
Gıybetin en utanç verici biçimidir ki, imamı gazali (k.s.) buna’ münafıkane gıybet’ demiştir. Gıybeti yapan şöyle der: “ Allah affetsin, o da bizim gibi bazen karıştırıyor,” “ inşallah düzelir, daha iyi olur.” Bu gibi sözlerle, görünürde hakkında konuştuğu kişiyi sevdiğini, iyiliğini dilediğini demeye çalışmakta; ama gizliden gizliye de o kişinin bozulmuş olduğunu, yanlışlar yaptığını ima etmektedir. Dinleyenin ikiyüzlülüğü de şu şekildedir. Boş ver gitsin, gıybet oluyor.” Bunlara benzer sözleri söylerken, aslında gıybeti gerçekten engellemek istemiyor; görünürde aksini savunsa da içten içe, o kişi hakkında gıybet yapılmasından hoşlanıyor.
Söz taşımalı gıybet
İnsanların sözlerini, muhataplarına ara bozacak şekilde taşımak biçiminde ki gıybettir. Şöyle der hazreti peygamber (s.a.v.): “ arabozucu söz taşıyan, cennete giremeyecektir.” Kur’an bizi uyarır : “ ey inanlar, eğer bir fasık size bir haber getirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”
Hasan-ı Basri (r.a.) şöyle der : “ başkalarının sözünü sana ileten , getiren , muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir…. Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zülüm ve hıyanet, hem de aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hiledir.”
Elbette başkalarının sözlerini nakletme hakkımız var. Ama , “ sevgili arkadaşım veya aziz hocam şöyle demişti …” gibi bir dostluk ifadesiyle başlayacak isim zikrini, ancak sözün sahibinin güzel ve duyduğunda hoşuna gidecek olumlu sözleri takip edebilir. Yoksa” adam senin – veya filancanın – hakkında dedi ki …” şeklinde başlayıp sözün sahibini üzecek bir cümle söyleyen, kendisini felaketler arasında felaket beğenmeye hazırlasın.
Kitlesel gıybet
Yukarıda ayrımlaştırılan gıybet türleri, tek tek bireyler hakkında olabileceği gibi kitleler ve insan toplulukları hakkında da olabilir. Bir topluluk hakkında gıybette bulunanın kurtulabilmesi için o topluluğun tümünden helallik alması gerekir. Kitlesel gıybet, bir insanın irtikâp edeceği, altından kalkması en zor, en acınası, en dehşetli gıybettir. Yukarıda gecen ayetin “… Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız …” şeklinde ki bölümü , ‘ bir kavme sataşma ‘terimiyle, sucun kitlesellik tehlikesine vurgu yapmaktadır.
Filan partilileri, falan spor takımını tutanlar, filan cemaat, din veya mezhep mensuplarını veya filan ırka, milliyete mensup insanları küçümseyen, onlarla alay eden gıybetçilerin, ebeni alem de ödeyecekleri tazminat, inanılmaz ağır olacaktır.
Bu açıdan, örneğin yalnızca bir temel fıkrası anlatan, eğer bu fıkra Karadenizlileri rencide etmişse tümüne, bunun manevi tazminatını ödemeye olacağını iyi bilmelidir. Eğer bir Nasrettin hoca fıkrası anlatacaksak, ”acaba merhumu gıyabında rencide eder miyiz? “diye korkmalıyız. Birkaç kişiyi on saniye güldürmek uğruna şerefimizi ateşe veremeyiz. En dehşetli akıbetler alay edenler için hazırlanmıştır ki, Kur’an onlar hakkında, onların “ vay haline !” buyurur Hümeze suresinde.
İnanç sistemimizi aşağılayan, kitlesel gıybetler ve iftiralar yapan sözler, medyada hemen her gün yayınlanıyor. Bu saldırıların her birini, ruhumuzdan kanlar fışkırtan paslı mızraklar olarak algılıyoruz. Onurumuza yapılan bu saldırılar, çoğu zaman uykularımızı kaçırıyor.
Paylaşımlı ortaklaşa gıybet
Gıybet yapan, sadece onu söyleyen veya ima eden değil, aynı zamanda rıza ile dinleyendir veya yapmasa da yapılmasından hoşlanandır. Cinayet izlerken, gücü yettiğince karşı koymayan da katil sayıldığı gibi, yanında gıybet yapıldığı halde, müdahale etmeyende tam olarak o gıybetin ortağı olacaktır. Gıybet bu yönüyle- gizli bicimi hariç –ancak birden fazla kişinin ortaklaşa irtikâp edeceği fuhuş gibidir.
Hazreti peygamber (s.a.v.) “kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu, dünyada ve ahirette zelil kılar.” Şeklinde ki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret eder. Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde, derhal müdahale edip kardeşinin onurunu korumayanı tehdit ediyor. Anlıyoruz ki, huzurlarında yapılan –haksız-gıybete, küçücük korkuları yüzünden müdahale etmeyenler, onurlu bir hayat sürdüremeyeceklerdir.
Gıybet en iğrenç suçtur
Kur’an şöyle der: “…kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan iğrenip tiksindiniz…” “ arkadan çekiştirip duran, kaş- göz hareketiyle alay eden her kişinin vay haline!” zina, cinayet dâhil, başka hiçbir suç, iğrendirici bir fiile, gıybet kadar benzetilmemiştir.
Üstat, gıybet hakkında şu ifadeleri kullanmıştır: “gıybet… Nazar-ı Kur’an’ da gayet menfur ve ehli gıybet, gayet fena ve alçaktırlar.” İnsafsızlık, yalancılık, hırs, israf, fuhuş, hıyanet, gıybet; bunların hepsi, Kur’an tarafından en şiddetli surette takbih olunmuş ve bunlar, reziletin ta kendisi tanınmıştır.” “gıybet aklen, kalben ve insaniyetten ve vicdanen ve fıtraten ve asabiyeten ve milliyetten mezmum dur.” Gıybet, ehli adavet ve haset ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır.”
Zarar potansiyeli korkunçtur
Gıybetin en korkutucu taraflarından birisi, yol açabileceği felaketlerin potansiyel büyüklüğüdür. Gıybet, fâni bedene değil, yaratıcının bakileştir digi kalbe ve ruha saldırır. Cinayeti işlemek nispeten zordur, failini bulmak ve cezalandırmak mümkün ve nispeten kolaydır. Oysa gıybeti işlemek, kaş göz işareti kadar kolaydır; bir kere ağzından çıktımı mantar gibi çoğalır, milyonlarca kopyası, insanlar arasında dalga, dalga yayılma ve inanılmaz fitnelere, katliamlara yol açma potansiyeline sahiptir.
Gıybetin insanlar tarafından kaynağında tespit edilip cezalandırılması, akışıp ilerlemesinin, hatta iftiraya dönüşmesinin durdurulması, neredeyse imkânsızdır. Katilin de kendisince bir şerefi vardır; ama gıybetçinin mikrop kadar onuru olmaz. Cephede düşman kurşunuyla şehit olan askerin hali tarifsiz bir yüceliktir. Oysa gıybet, babanın çocuğunu veya çocuğun annesini öldürmesini andırır ölçüde esef verici bir cinayet haline dönüşe bilir.
Sözler islimle eserde, Hazreti peygamber (s.a.v.) kimi hadislerde ki abartı gibi gözüken benzetmelerin, tehlikenin potansiyel büyüklüğünü kastettiği vurgulanır:” şu nevi hadisteki külliyet ise imkân itibariyledir. Mesela : ‘ gıybet, katil gibidir.’ Demek gıybette öyle bir fert bulunur ki katil gibi bir zehri katilden daha muzırdır.”
Ebedi hayatı yok eder
Hazreti (s.a.v.) der ki: “ ateşin kuru odunu yakması, insanın sevaplarını yok etmekte gıybetten daha hızlı değildir.” Yangın yok edicidir. Daha dün bir gece kondu’ yu alevler sarmış; demir parmaklıklı pencere ile alevlerin kuşattığı kapı arasında sıkışan zavallı bir anne ve iki masum yavrusu, tüm servetleri olan evlerinin içerisinde yanıp kül olmuştu işinden geriye, kalıntıların başına dönen babanın halini düşündükçe hala titriyorum bu felakete dayanılmaz.
İşte, gıybetçinin başına gelecek olan manevi felaket, bu zavallı insanların yaşadıklarından da beter olacaktır. Bir ömür, hayır içerisinde yaşadığını sanıp da ebedi huzura giden insanın, söylediği veya rıza ile dinlediği gıybetler yüzünden, tüm manevi hasenatının alevlerle yanıp kül olduğunu görmesinin ne büyük şok olduğunu tahmin edebilirsiniz. Gıybetin verdiği alçakça zevk uğrunda, böylesi bir felakete razı olmayı hangi vicdan kabul edebilir.
Hazreti rehberimiz (s.a.v.) şöyle der :” aziz ve celil olan rabbim beni miraca çıkardığında, demirden tırnaklarla yüzlerini ve gözlerini tırmalayan bir topluluğa rastladım. Cebrail’e dedim ki: bunlar kimlerdir? Şöyle dedi:’ bunlar, gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve onların şereflerine dil uzatanlardır.
Gıybet, insanları işte böyle bir geleceğe hazırlıyor!
Gıybetin ebedi hayata yönelik zararları bir yana, sosyal, siyasal ve ekonomik hayata, kişisel huzura, sağlığa ve yeteklere, kısaca, topyekûn insan kaderine yönelik sonuçlarını, birkaç sayfaya sığdıra bilmemiz imkânsız. Üzerinde düşündüğünüzde, siz de bu sonuçları keşfede bilirsiniz.
Sonuç olarak
Gıybetle savaşa şimdi başlamalıyız. Ben gıybetle savaş başlattığımda, diğer kişilerle veya grupla ilgili ağzımdan çıkan nerdeyse hemen her sözün, gıybetin bir formuna uyduğunu fark etmiştim. Bu sinsi düşmanla bilinçli bir savaş başlatıp hassasiyetleri hücrelerine işleyinceye kadar sürdürmeyenler, amellerini ateşe verecek yangınlardan kurtulamayacaklar.
Bu savaşı başlattığımda, eroin krizine tutulmuş gibi, sözlerin ortasında uyanıyor, konuşmama krizine yakalanıyordum. Çünkü kriterlerim açısından baktığımda, nerdeyse ne söylesem ve ne dinlesem gıybet olduğunu gördüm. Gıybete savaş aştığınızda yaptığınızın büyüklüğü nedeniyle ilahi rahmetin şefkati kalbinize öyle yayılıyor ki,” ben bu vakte kadar nerelerdeydim ?” diyorsunuz. Gıybet esaretinden bir kere kurtuldunuz mu, özgürlüğünüzün ruhunuza yaşatacağı coşkuya paha biçemeyeceksiniz.
Alıntı : Dr. Muhammed Bozdağ / Gülistan dergisi