Kardeşlerim!
Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de “Ölü eti yemeye” (Hucurat 12) benzettiği bir hastalıktan söz etmek istiyorum: Gıybet hastalığı.
Peygamberimiz ise bu hastalığı şöyle tarif etmektedir:
"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:
"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Peygamberimiz:
"Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." (Ebu Davud, Edeb 40, (4874);)
Müslümanlar!
Atalarımız “ağzından çıkanı kulağın duysun” demişlerdir. Çünkü biliyorlardı ki, ağzımızdan çıkan söz daha kulağımıza varmadan, melekler tarafından kayıt altına alınmaktadır. Bizim de anlayışımız bu yönde olsun.
Gıybet öyle bir hastalıktır ki “günahımı bile vermem” dediğin, adama kıldığın namazların, tuttuğun oruçların ve diğer ibadetlerin sevabından bol bol veriyorsun. Şayet derseniz “zaten amelimiz yok ne vereceğiz?” diye de kaytarmaya çalışırsanız o zaman da gıybet ettiğiniz adamın günahını rabbim size yüklüyor ve onun yerine cehenneme giriyorsunuz. Allah aşkına enayilik, ahmaklık değil de ne bu!
Muhteremler!
Geliniz bu günahı işlemekten, zar zor biriktirdiğimiz amellerin sevabını ona buna kaptırmaktan vaz geçelim. Uykusuz kaldığımız gecelere yazık olmasın. Nerede bu günahı işliyorsak, hangi arkadaşlarımız bu günaha bizi sevk ediyorsa ya onlarla görüşmeyelim veya görüşürsek de Allah’tan korkmalarını söyleyelim.
“Canım olanı söylüyorum, yüzüne de söylerim” gibi şeytanın kulağımıza fısıldadığı aldatmalardan vaz geçelim. Eğer söyleyebilecek kadar kendine güveniyorsan, git söyle kardeşim. Ama gıybet yapıp da enayilik etme!
Aziz Müslümanlar!
Bu günahı hepimiz işliyoruz, fark ederek veya etmeyerek. Bundan sonra dikkat edelim. Ağzımızdan çıkan sözü daha çıkmadan düşünelim ‘acaba gıybet oluyor mu’ diye. Şu ana kadar yaptıklarımız için de tövbe edelim.
Şayet yaptığımız gıybet, gıybetini ettiğimiz kişiye ulaşmışsa gidip helallik alalım. Ondan değil, Allah’tan korkalım. Henüz ulaşmamışsa yanına gitmemize gerek yok, duyup da kalbi kırılmasın diye. Ona şöyle tövbe edelim: “Ya Rabbi beni de, gıybetini ettiğim kişiyi de affet”.
Müminler!
Bir de sosyal medya gibi iftiranın, gıybetin kol gezdiği alanlar var tabi. Orda yaptıklarımız için de ayrıca tövbe edelim. Her duyduğumuza inanıp da sağda solda konuşmayalım muhteremler. Yapmış olduğumuz gıybet ve iftira ne kadar kişiye ulaşıyorsa ayrıca o kadar daha günah kazanıyoruz. Müslümanın şerefi haysiyeti namusu oyuncak değildir dikkat edelim. Seni gören Allah klavyeni de görüyor. İnşallah bundan sonra bu gıybet hastalığından kendimizi sıyıralım.
Es-Selamu Aleyküm…
Muhyiddin İRFAN