Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd âlemleri yoktan var eden yüce Rabbimiz Hazreti Allah cc’ salat ve selam Resullerin en mükemmeli, En Efdali Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) e’ selam, O’nun tertemiz ehli beytine, ashabına, ahbabına, tüm Muhammedî davaya sevdalı aşk erlerine…
Muhterem kardeşlerim,
Bu haftaki dersimizde Sultanımız Gavs-ul Azam hazretlerinin bir sohbetine yer vereceğiz. Yüce Mevla’mız himmetine bizleri mazhar eylesin. Amin.
Sultan Abdulkadir Geylani (r.a.) şöyle buyurdu;
Ey evladım!
İnsanlar, iki çeşittir: cismani ve ruhani. Cismani olanlar, sıradan insandır. Ruhaniler ise, özel insan olup, vatanı için ihrama girmiştir. Onun (vatanı) gurbettir (yani hakikat ilmiyle yakınlık).
Genel insanın vatanına dönüşü ,” derecelere dönmek” demektir. Kişi, riya şan ve şöhret için olmadan, Salih (iyi) bir amel (iş) yaptığı zaman, şeriat, tarikat ve marifet ilmine göre amel sebebiyle dereceler kazanır. Bu dereceler üç tabakadır:
1- Mülk âlemindeki cennet ki, o “cennetü’l me’va “ dır (me’va cenneti)
2- Meleküt âlemindeki cennet ki, o “cennetü’n-naim”dir (Naim cenneti).
3- Ceberrüt âlemindeki cennet ki, o da “cennetü’l Firdevs” dir (Firdevs cenneti).
İşte bunlar, cismani varlığın tadacağı nimetlerdir. Beden, (bu âlemlere) ancak şu üç ilim ile ulaşabilir:
- Şeriat ilmi,
- Tarikat ilmi,
- Marifet ilmi.
Nitekim Allah Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur;
“Kapsayıcı (her şeyi özünde toplayan) hikmet, marifetü’l – Hak’tır. Bununla amel de, marifetü’l – Batın’dır.” 1
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) yine şöyle buyurmuştur:
“Allah’ım, bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmayı bahşet. Batılı da batıl olarak göster ve ondan kaçınmamızı sağla” 2
Nebi (s.a.v.) diğer bir hadisi şeriflerinde de şöyle buyurmuşlardır;
“Kim, nefsini bilir ( de ona muhalefet ederse) , Rabbini tanımış ve O’na tabi olmuş olur.” 3
Özel insanın vatanına dönmesi ve ulaşması, ”hakikat ilmiyle yakınlık ”tır. Bu, dünyada ki (hayal âleminde) ibadet sebebiyle, lahut âleminde ki tevhit dir. İster uykuda, ister başka bir durumda olsun fark etmez. Hatta beden uyuyunca, kalp fırsat bularak asli vatanına gider, ya külli (bütünüyle) veya cüzi (bir kısmıyla) olarak.
Nitekim yüce Allah cc şöyle buyurur;
“Ölüm zamanları gelince, bütün insanların canlarını alan, ölmemiş olanları da uyku halinde (ölü gibi) yapan Allah tır. O, böylece, üzerine ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de (kendisinin koyduğu) belirli bir sureye kadar salıverir.” 4
Allah Resulü (s.a.v.) bundan dolayı şöyle buyurmuştur,
“Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden daha iyidir.” 5
Kalbin tevhit nuruyla hayat bulmasından ve hiçbir harf-ses olmaksızın sır lisanı ile tevhit isimleriyle birlikte olmasından sonra bu böyledir (yani, o zaman uyku ibadetten daha iyidir).yüce Allah’ın bir kutsi hadiste buyurduğu gibi :” İnsan, benim sırrım; bende onun sırrıyım.” 6
Başka bir kutsi hadiste de Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;
“Şüphesiz, batın ilmi, benim sırrımdan bir sırdır. Onu kulumun kalbine koyarım. Benden başka hiç kimse ona vakıf olamaz.” 7
İnsanın varlığındaki gaye, tefekkür ilmidir. Zira Resullullah (s.a.v.) ;
“ Bir anlık tefekkür, yetmiş senelik ibadetten daha iyidir.” 8 buyurmuştur.
Bu tefekkür ilmi, Furkan yani tevhit bilgisidir. Arif kişi, ma’ruf ve mahbubuna bu ilimle ulaşır. Arifin ilminin neticesi, ruhaniyet ile kurbet âlemine uçmaktır. Demek ki, arif gurbete uçmaktadır, abid ise cennete yürümektedir.
Bir zat arif kişiler hakkında şu beyti söylemiştir;
Ariflerin gözlerine has gözler vardır,
O gözler, bakanların görmediklerini görür
Tüy olmaksızın uçtukları kanatları vardır
Onlarla âlemlerin rabbinin melekûtuna uçarlar.
İşte, arifin batınındaki uçan şey, insan-ı hakikidir. O, Allah’ın habibi, mahremi ve ar’usudur.
Nitekim Ebu yezit el – Bistami (r.a.) şöyle buyurmuştur;
“Allah’ın veli kulları, O’nun arusudur. Arusu ancak mahrem olanlar görebilir. Onlar, Allah katında üns perdesine bürünmüş durumdadırlar. Dünyada ve ahirette Allahtan başka kimse onları görmez.” 8
Şu hadis-i kutside de bu durum ifade edilmiştir;
“Veli kullarım kubbelerimin altındadır. Benden başkası onları bilmez.” 9
İnsanlar arusun (gelin) dış görünüşünde açıkta olan ziynetinden başkasını göremez.
Yahya bin muaz er razi (k.s.) “ veli, yeryüzünde Allah’ın fesleğen çiçeği gibidir. Onun Sıddıklar koklar ve kokusu onların kalplerine ulaşır. Böylece, onun vasıtasıyla, Mevlalarına iştiyak duyarlar ve farklı huylarına rağmen kullukları artar.”
Bunun miktarı, fena derecesine göre olur. Zira kurbetin artışı, faninin fenasının artışıyla doğru orantılıdır.
O halde veli, halinde fani ve hakk-ı müşahede de baki olandır. Onun kendisi hakkında bir seçimi olamaz ve Allahtan başka bir varlıkla birlikte olması da düşünülemez. Veli, kerametlerle desteklenen, ama bunların kendisinde gizlendiği kişidir. Çünkü o, ifşayı (açığa vurmayı) uygun görmez. Zira rubübiyyet sırrını ifşa etmek, küfürdür (nimeti inkar etmektir) . mirsad adlı kitabın müellifi şöyle demiştir:
Keramet sahiplerinin hepsi perdelenmişlerdir. Keramet, erkeklerin hayzı gibidir. Velinin bin makamı vardır. Onların ilki, keramet kapısıdır. Bu kapıdan geçen, geri kalan makamlara ulaşır.”
Allah’ım bize dünyada da ahirette de iyilik ve güzellikler ihsan eyle. Bizi cehennem azabından ve dünya rusvaylığından muhafaza eyle.. Âmin.
Sırru’l Esrar / Seyyid Abdülkadir Geylani (r.a.)
İrfan Meclisi Tasavvuf Serisi 2016