Ayasofya Camiinin yeniden ibadete açılmasında en büyük emek sahibi olan Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a teşekkürlerimizi arz ediyoruz.
Ecdâdımız, fethederek kapılarını İslâm’a açtıkları toprakların en büyük mâbedini camiye dönüştürerek fetih sembolü hâline getirirlerdi. Ayasofya da bu özelliğe hâiz bir kilise olduğundan fethi müteakip camiye çevrildi ve fethin sembolü oldu.
İstanbul’un fethi, beynelmilel tarihî anlayışa göre tarihteki en önemli hâdiselerden biridir. Bu şehri, krallarının ölümü ve kraliyet sarayıyla beraber kaybetmek elbette ki Bizans’a ağır geldi. İstanbul’u geri almak ve Ayasofya’yı eski hâline dönüştürerek fethin izlerini silmek, onların büyük bir emeli hâline geldi.
Osmanlı Devletinin çöküş sürecine girdiği dönemde İstanbul dahi işgal edilmişti. Bu işgal fazla sürmemiş, hâkimiyet yeniden tesis edilmişti. Buna mukabil Ayasofya’yı cami olarak muhafaza edebilmek mümkün olmadı. 1935 senesine gelindiğinde Osmanlı Devleti yıkılmış, Ayasofya sahipsiz kalmıştı. Şehrin ve Ayasofya’nın üzerinde emelleri bulunanlar bu büyük mâbedi, kiliseye dönüştüremediyseler de, kilise alâmetlerini gün yüzüne çıkarttırdılar; koca Ayasofya’yı ibâdet edilen bir camiden, âdeta garip ve öksüz kalmış, boynu bükük bir yapıya dönüştürdüler. Mevcut ahvâl bize en çok Fatih Sultan Mehmed Hân’ın Ayasofya Vakfiyesini hatırlatır…
Fatih Sultan Mehmed Hân’ın Ayasofya Vakfiyesi
“Allâh’ın yarattıklarından Allâh’a ve O’nun rü’yetine iman eden, âhirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için, sultan olsun melik olsun, vezir olsun bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun, özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nâzır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyîr ve tebdîl eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve işlevlerini ortadan kaldırmak asla helâl değildir!”
“Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyîr ederse; vakfın tebdîli ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse; veya şer’i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azmeylerse, mesela şerîata ve vakfiyeye aykırı ferman, berat, tomar veya talik yazarsa veyahut tevliyet hakkı resmi yahut takrir hakkı resmi ve benzeri bir şey talep ederse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur.”
“Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâ’neti üzerlerine olsun. Ebeddiyyen Cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebeddiyyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.” (Fatih Sultan Mehmed Han, Ayasofya Vakfiyesi, 1 Haziran 1453)