Müşriklerin baskı ve zulümlerinin devam etmesi üzerine Efendimiz (SAV), Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret etmelerine izin verdi. Müslümanlar gruplar hâlinde Medine’ye göç etmeye başladı. Din uğrunda, doğup büyüdükleri yurtlarını, mal ve mülklerini bıraktılar. Medine’de yanan ümit ışığına koştular. Mekke’de ise Peygamberimiz (SAV) ile birlikte Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve birkaç Müslümandan başka kimse kalmamıştı.
Ebu Cehil Efendimiz'i (SAV) öldürme emri verdi;
Müşrikler (putlara tapanlar), Peygamberimiz'e (SAV) ve Müslüman olanlara çok eziyet ettiler. İslamiyet’i kökünden yok etmek için 'Dâru’n-Nedve' denilen yerde gizlice toplandılar. Ebû Cehil’in teklifi üzerine Peygamberimiz'i (SAV) öldürmeye karar verdiler. Bu korkunç kararı uygulamak üzere her kabileden birer genç seçtiler. Seçilen bu silahlı gençler, Peygamberimizin (SAV) evini kuşattılar ve dışarı çıkmasını beklemeye başladılar.
Allah Peygamberimizi (SAV) korudu
Müşriklerin gizlice aldığı bu ölüm kararı, Allah tarafından Cebrail aracılığıyla Peygamberimiz'e (SAV) bildirildi ve hicret etmesine izin verildi. Peygamberimiz (SAV), kendi yatağına Hz. Ali’yi yatırarak, evini saran müşriklerin arasından çıktı. Allah, Peygamberi'ni (SAV) korudu. Eli silahlı müşrikler onu göremediler.
Efendimiz'i (SAV) bulana yüz deve vaat ettiler!
Yol hazırlıkları yapıldıktan sonra, Peygamberimiz (SAV) ve Hz. Ebu Bekir gece yarısında, Mekke’ye bir buçuk saat mesafede olan Sevr dağına gittiler ve orada bir mağarada gizlendiler. Sabah olunca Peygamberimiz'in (SAV) evden çıktığı anlaşıldı. Bunun üzerine Müşrikler her tarafı aramaya başladılar. Hazreti Muhammed'i (SAV) kim bulursa ona yüz deve mükâfat verileceğini vaat ettiler.
Örümcek ağını görünce geri döndüler
Peygamberimiz'i (SAV) arayanlar yoldaki izleri takip ederek mağaranın önüne kadar geldiler. Mağaranın girişine bir örümceğin ağ germiş olduğunu gördüler. Mağaranın içine girip aramak istediler ise de içlerinden biri, 'içeriye insan girseydi, burada örümceğin ağı ve güvercinin yuvası olmazdı' deyince dönüp gittiler.
Müşrikler mağaranın önüne geldikleri sırada Hz. Ebu Bekir endişelenerek;
'Bizi görecekler Ya Resulallah (SAV)' dedi.
Peygamber Efendimiz (SAV);
'Üzülme, Allah bizimle beraberdir' diye karşılık verdi.
Mağaranın ağzına örümceklerin ağ germesi, orada biten bir ağacın dallarına güvercinlerin yuva yaparak yumurta bırakması birer mucizedir. Yüce Allah, sevgili Peygamberini (SAV) bu mucizelerle korumuş, mağaranın ağzına kadar gelen düşmanları gizli bir kuvvet geri çevirmiştir.
Süraka'nın Müslüman oluşu
Peygamberimiz (SAV) ve Hz. Ebu Bekir mağarada üç gün kaldıktan sonra Medine’ye gitmek üzere yola çıktılar. Onları takip etmekte olan Süraka adında bir pehlivan izlerini buldu. Bütün gücüyle atını üzerlerine sürdü. Onlara iyice yaklaştığı sırada atının ayakları sürçtü, kendisi de yere yuvarlandı. Yeniden toparlanarak var kuvvetiyle atını tekrar ileri sürdü. Fakat bu defa atının ayakları dizlerine kadar kuma battı. Olduğu yerde çakılıp kaldı. Gizli bir kuvvet atını geri çekiyordu. Süraka bu durumu görünce korktu. Yaptığına pişman oldu. Peygamberimiz'den (SAV) af diledi ve geri döndü. Arkadan gelenlere de, 'Ben buraları aradım, kimse yoktur' diyerek onları geri çevirdi. Süraka daha sonra Müslüman olmuştur.
Süraka'nın Ebu Cehil'e cevabı
Ebû Cehil, Süraka’nın böyle yaptığını daha sonra öğrenince onu kınamış, bunun üzerine Süraka Ebû Cehil’e şöyle demiştir: "Atımın ayaklarının yere nasıl battığını görseydin, sen de Muhammed’in (SAV) peygamberliğine iman ederdin.”
Mescide mübarek elleri ile taş taşıdı
Sevgili Peygamberimiz (SAV) bir hafta süren tarihî yolculuğunu tamamlayarak bir pazartesi günü Medine yakınındaki Kuba köyüne ulaştı. Burada büyük bir sevgi ile karşılandı. Peygamberimiz (SAV) burada on günden fazla kaldı. Kuba Mescidini yaptırdı. Mescid yapılırken mübarek elleriyle taş taşıdı. Bir işçi gibi çalıştı. İslam tarihinde yapılan ilk mescid budur. Peygamberimizden (SAV) üç gün sonra Mekke’den ayrılan Hz. Ali de burada Peygamberimiz'e (SAV) yetişti.
Cuma namazının farz kılınışı
Beraberindeki Müslümanlarla birlikte Peygamber Efendimiz (SAV) bir cuma günü Kuba’dan Medine’ye hareket etti. Salimoğulları yurduna geldikleri zaman öğle vakti olmuştu. Peygamberimiz (SAV) Cuma namazının farz kılındığını Müslümanlara bildirdi. Orada ilk Cuma namazını kıldılar. Peygamberimiz'in (SAV) kıldırdığı ilk cuma namazı budur. İlk cuma hutbesini de burada okumuştur.
Efendimiz'in (SAV) ilk cuma hutbesi
“Ey İnsanlar! Sağlığınızda ahiretiniz için hazırlık yapın, Muhakkak biliniz ki hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansız bırakacaksınız. Sonra Cenab-ı Hak ona soracak, ama nasıl soracak? Tercümanı yok, bizzat diyecek ki: ‘Sana benim Peygamberim gelip de tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim, sana lütuf ve ihsan ettim, sen kendin için ne hazırladın?’ O kişi de sağına soluna bakacak bir şey göremeyecek, önüne bakacak cehennemden başka bir şey göremeyecek. Öyle ise her kim kendini bir yarım hurma ile de olsa ateşten kurtarabilecekse hemen o hayrı işlesin. Onu da bulamazsa bari güzel söz ile kendini kurtarsın. Çünkü bir iyiliğe on katından yedi yüz katına kadar sevab verilir. Allah’ın selamı, rahmet ve bereketleri üzerinize olsun.”
Medinelilerin Efendimiz'i (SAV) karşılaması
Peygamberimiz (SAV) namazdan sonra Medine’ye doğru yoluna devam etti. Medineliler bir bayram sevinci içinde bu şerefli misafiri karşılamak için yolun iki tarafına sıralanmışlardı. Peygamberimiz (SAV) geçerken “Buyurun Ya Resulallah” diyorlar, minik yavrular da “Allah elçisi geldi” diye sevinç çığlıkları atıyorlardı. Evlerinin damları üzerine çıkan kadınlar; “Hoş geldiniz” diyorlardı. Peygamberimiz (SAV) evlerin önünden geçerken bütün ev sahipleri; “Buyurun Ya Resulallah” diyor ve devesinin yularına sarılarak onu misafir etme şerefine nail olmak istiyorlardı.
Peygamberimiz (SAV) hiç kimseyi kırmak istemediğinden onlara şöyle diyordu:
"Deveyi kendi hâline bırakınız, onun nereye gideceği kendisine emredilmiştir. Emrolunduğu yere gidecektir.”
Yoluna devam eden deve, boş bir arsada çöktü. Fakat durmadan kalktı. Biraz daha gittikten sonra tekrar çöktü ve bir daha kalkmadı. Peygamber Efendimiz (SAV); “İnşallah konağımız burasıdır” diyerek devesinden indi. Buraya en yakın ev, Hâlid b. Zeyd’in, yani Ebû Eyyûb Ensârî’nin evi idi. Hz. Peygamber (SAV) onun misafiri oldu. Ebû Eyyûb Ensârî’nin evi iki katlı idi. O, Peygamberimiz'i (SAV) üst katta misafir etmek istedi. Ancak Efendimiz (SAV), kendisini ziyarete gelenlerin ev sahibini rahatsız etmemesi için zemin katta kalmayı tercih ettiler. Peygamber Efendimiz (SAV), Mescid-i Şerif’in yanında kendileri için odalar yapılıncaya kadar yedi ay bu evde kaldı.
Sevgili Peygamberimiz'i (SAV) evinde misafir etme şerefini taşıyan bu ünlü Sahabi Ebû Eyyûb Ensârî hazretleri, 675 yılında İstanbul’u kuşatan İslam ordusuna katılmış ve surlar dışında şehit olmuştur. Peygamberimiz'i (SAV) evinde misafir eden ve halkımız tarafından “Eyüb Sultan” olarak anılan bu peygamber dostu, İstanbul’un Eyüp semtindeki türbesinde yatmaktadır.
Medine halkı, Peygamberimiz'i (SAV), Ebû Eyyûb Ensârî’nin evinde akın akın ziyaret ettiler. Bu sırada Yahudi bilginlerinden Abdullah b. Selâm geldi. Peygamberimiz'in (SAV) mübarek yüzüne dikkatlice baktıktan sonra; “Bu yüz, yalancı yüzü değildir” diyerek Müslümanlığı kabul etti.
Peygamber Efendimiz (SAV), devesinin ilk defa çöktüğü arsayı sahiplerinden satın aldı ve oraya bir mescid yaptı. Medine’de “Mescid-i Nebi” olarak bilinen ve Müslümanlar tarafından ziyaret edilen mescit, Peygamber Efendimiz'in (SAV) yaptırdığı bu mescittir.
Efendimiz (SAV) bir işçi gibi çalıştı
Bu mescid yapılırken Peygamberimiz (SAV) , bir işçi gibi çalışmış, sırtında kerpiç taşımıştır. Mescidin temelleri taştan, duvarları kerpiçten idi. Mescidin inşası bittikten sonra çevresine bitişik birkaç oda yapıldı ve Peygamber Efendimiz (SAV), misafir olarak bulunduğu evden buraya taşındı. Mescidin ilk şekli böyle sade ve mütevazı idi.
Peygamberimiz'in (SAV) müezzini olma şerefini taşıyan Hz. Bilal-i Habeşî’nin tatlı sesiyle Medine ufuklarında yankılanan ezan seslerini duyan Müslümanlar, bu çağrıya uyarak camiye koşuyor, iki cihan güneşi Hz. Peygamber’in (SAV) arkasında cemaat olmanın, namaz kılmanın huzur ve mutluluğunu yaşıyorlardı.
Mescitte önceleri minber yoktu. Peygamber Efendimiz (SAV), bir hurma kütüğüne yaslanarak cemaate hitap ederdi. Daha sonra üç basamaklı bir minber yapıldı ve Peygamberimiz (SAV) hutbelerini bu minberden irat etti. Bu sırada bir de mucize meydana geldi. Şöyle ki: Efendimiz bir cuma günü hutbesini bu minberden irat etmeye başlayınca daha önce dayanarak hutbe okuduğu hurma kütüğünün, Peygamberimizden (SAV) ayrı kaldığı için yavrusundan ayrı kalan bir devenin feryadı gibi inlemeye başladığı duyuldu. Bunun üzerine Peygamberimiz (SAV) minberden inerek bu hurma kütüğünü kucaklayıp okşadı ve kütüğün inlemesi kesildi. Peygamberimiz (SAV), “Eğer ben onu kucaklamamış olsaydım, kıyamet gününe kadar hep böyle inleyip duracaktı.” buyurdu.
Hicri takvim ne zaman kullanılmaya başlandı?
Orta Doğu kökenli eski toplumlar hem ay hem de güneş esaslı takvimleri kullanmışlardır. Ayın günlük ve aylık hareketlerini dikkate alarak ay, tarımsal faaliyetlerin takibi için de güneşin günlük ve yıllık hareketlerini dikkate alarak güneş takvimi geliştirildi. İslamiyet'ten önce de mevcut olan kameri takvim, Hazreti Ali'nin teklifiyle İkinci Halife Hazreti Ömer tarafından bugünkü haliyle tespit edilerek hicretin 17'nci yılından itibaren kullanılmaya başlandı.
Hicretten sonra Hazreti Peygamber (SAV), İslam devletinin kuruluşunu ilan etmiştir.
Hicret, teşri (yasama) açısından da büyük önem taşımaktadır. Mekke döneminde nazil olan ayetlerde tevhid, nübüvvet, ahiret gibi temel inanç konuları işlenip ibadet ve ahlakla ilgili İslam esasları konulurken, hicretten sonra ferdi ve içtimai hayatı düzenleyen ahkamla ilgili ayetler inmiş, ibadet ve muamelata dair hükümler konularak müeyyideler getirilmiş ve devletlerarası hukuku ilgilendiren kurallar belirlenmiştir.
Hicret, İslam davetinin seyrinde ve dinin yayılışında da etkili olmuştur.
Bu derece önem verilmesine bağlı olarak hicretin daha Hz. Peygamber (SAV) döneminde bir takvim ve tarih başlangıcı sayıldığı görülmektedir.
Ashabın, Resul-i Ekrem'in (SAV) hayatını 'Mekke' ve 'Medine' dönemi diye ikiye ayırması ve bu dönemlere ait yılları birbirini tamamlayacak şekilde değil ayrı ayrı zikretmesi bu hususun ilk işaretidir.
Hicri takvim, İslam aleminin dini takvimidir
Ramazan ayının başlangıcı ve bitişi, Kurban Bayramı günleri, Hac farizasının yerine getirilmesi, kandil geceleri de hep bu hicri takvim esası üzerinden icra edilmektedir.
1 Muharrem 1442