Rahman ve Rahim olan Allah (cc)’ın adıyla
Hamd âlemleri yoktan var eden Hz. Allah (cc)’a, salat ve selam O'nun habibi, Resullerin en mükemmeli, Peygamberlerin en eftali, Fatıma-tüz-Zehra (ra)’ın babası, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizin dedesi, Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya O'nun aline, ashabına, ahbabına ve ümmetinin üzerine olsun.
Kıymetli kardeşlerim, evladı olmakla şeref duyduğum, yolunda yürümekle iftihar ettiğim, sultanımız Gavs'ul-Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin bu kıymetli sohbetlerini uzun zamandır sizinle paylaşmak arzusundaydım. Rabbimize hamd olsun ki, bu sohbet zincirinin ilk halkası bugüne nasip oldu. Burada ki temel maksat sultanımızın bize vermiş olduğu bu sohbette ki mesajlar, hayatımızın her alanında doğru anlayıp doğru yaşamamızda bize bir rehber ve kılavuz niteliği taşımaktadır. Bir ehli irfan olmaya gönül adamış bir kişinin olmazsa olmazı, yolunda gittiği Abdulkadir Geylani Hazretlerinin yolunun esaslarını, onun hizmet ettiği davasını, ideallerini ve yaşantısını, amacını ve gayesini doğru şekilde anlayıp hayatına nakşetmesi gerekir. Zira mürşidini tanımayanın gittiği bu manevi yolun amaç ve gayesini bilmez ve öğrenmezse, onun yaşantısının islam davası ile uzaktan ve yakından bir ilgisi olmaz. Onun içindir ki, bütün ihvanımızın bu sohbetleri öncelikle kendileri takip etmekle birlikte, ev ortamında da aile fertleri ile beraber bu sohbetleri ders olarak okumaları, kendilerinin ve aile fertlerinin yetişmesi açısından zaruri bir durumdur.
Hicri 545 yılının Şevval ayının on beşinci günü medresede yaptığı sohbette Abdulkadir Geylani (k.s) şunları anlattı:
Allah (c.c)'tan gafil oluşun ve uzak oluşun seni aldattı. Boynun vurulmadan, hor ve hakir olmadan, bela yılanı ve akrepleri sana musallat olmadan, belayı tatmadan gafletten uyan. Şuda bir gerçek ki: bela ve musibetlere duçar olmadan bütün bu değişiklikler olmaz ve içinde bulunduğun durumdan da kurtulamazsın. Bunun için Allah (c.c):
'Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen nimetler yüzünden şımardıkları zaman, onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar, bütün ümitlerini yitirdiler.' (En'am, 6/44)
Allah (c.c) katındaki şeylere nail olmak ancak sabırla mümkündür. Bundan dolayıdır ki: sabrı emretmekle bunu pekiştirmiş oldu. Sıkıntı ve sabır ancak bir müminde toplanan iki haslettir.
Allah (c.c)'ın sevgili kulları imtihan olunurlar, buna sabrederler. Verilen musibetlerle birlikte, hayır işlemeye özen gösterirler. Allah (c.c) tarafından yeni gelen şeylere sabır gösterirler. Eğer sabır da olmasaydı, beni aranızda göremezdiniz. Ben, adeta kuşların avlanıldığı ağa düşmüş gibiyim. Öyle ki; geceden geceye gözlerim açılıyor, gündüzleri ayaklarım çözülüyor. Gözlerim kapalı, ayaklarım ağda bağlı. Bütün bunlar sizin maslahatınız için, fakat sizler bunu bilmiyorsunuz. Eğer Allah (c.c)'ın muvaffakı olmasaydı, bunu yapamazdım. Aksi takdirde riyanın, nifak ve münafıklığın, zulmün, şüpheli ve haram olan şeyler rağbetin olduğu bu yerde aklı başında hangi insan oturur ve halkıyla muaşerette bulunabilir. Burası öyle bir yer ki Allah (c.c)'ın nimetlerine karşı nankörlük etmekle, fısk-ı fücura sığınılmış olur.
Öyle ki; burada evinde aciz vaziyette oturup, dükkanında takvalık yapanlar içki alemindeki zındıklar, kürsü üzerinde sadık kesilenler çoğalmıştır. Eğer Allah (c.c)'ın hükmü olmasaydı; evlerinde olup bitenleri haber verirdim. Fakat benim için esas olan binaya ihtiyaçtır. Benim de terbiyeye muhtaç çocuklarım var. Eğer ben, bendeki bir kısım sırları açsaydım, bu durum benimle sizin aranızda bir ayrılığa sebep olurdu. Bu halde ben peygamber ve resullerin kuvvetine ihtiyaç duyduğum için bir psikoloji içinde, Hz Adem’den zamanımıza geçen sabra da ihtiyaç hissediyorum. Rabbani kuvvete muhtacım, Ey Allah'ım! lütfunu, yardımını ve rızanı benden esirgeme. Âmin!
Ey evladım!
Dünyada baki kalmak, sadece ondan faydalanmak için yaratılmadın. Allah (c.c)' ın çirkin gördüğü durumdasın, bu durumu! La ilahe illallah Muhammedü'r-resullullah' sözüyle değiştir. Allah (c.c)'a itaatle yetiniyorsun. Oysa ki bir şey ilave etmeden sadece bu söz sana fayda vermez. Bunları İslam'ın esasları ile süslemelisin. İman, söz ve ameldir. Günahlarla ve zellelerle Allah (c.c)'a muhalefetle geldiğin müddetçe, bu iman senden kabul olunmaz ve böyle bir imanın sana faydası olmaz. Sen bütün bunlarla ısrar edip, namazı, orucu, zekâtı, bütün hayırlı, işleri terk edersen, hangi şey sana fayda verebilir ki?
Sen kelimeyi tevhidi söyle. 'Allah (c.c)' tan başka ilah yok' dediğin zaman sen bir iddia ortaya atmış oluyorsun. O zaman, bu davayı ortaya atana, bunu söyle;
-Delilin varmı? Allah (c.c) nedir? denilir.
Bu, Allah (c.c)' emirlerini yapmak, yasaklarından kaçınmak, afet ve belalara sabır, kadere teslim olmakla olur. Bu, delil ve davadır. Ancak, işlemiş olduğun bu ameller de yeterli değil. Bilakis, yapılan amellerin Allah (c.c) rızası için ihlasla yapılması lazımdır ki kabul buyurulsun. Eylem olmaksızın, kuru söz makbul olmadığı gibi, samimi olarak sünnete uymayan filler de kabul edilmez.
Fakirlere mallarından infak ediniz. İster az olsun isterse de çok olsun vermeye gücünüz yettiği kadar isteyen birini geri çevirmeyiniz. Allah (c.c)'ın sözlerine, vermekle uyunuz.
Yazıklar olsun!
İsteyen Allah (c.c)'ın bir hediyesi olduğuna göre ve senin de bu muhtaç kişiye verme imkânın varken, bu hediyeyi gönderenin yüzüne nasıl çarpabiliyorsun! benim sohbetlerimi dinliyor ve ağlıyorsun, ama bir fakir kapına geldiği zaman da kalbin katılaşıyor. Sizin beni dinlemeniz de ağlamanızda Allah (c.c) 'ın rızası için değildir. Eğer beni Allah (c.c) için dinleyip, gözyaşı akıtmış olsaydınız ihtiyaç için size gelen fakirin istediği karşısında, kalbiniz katılaşmazdı. Beni gönlünüzle, kalbinizle, daha sonra da azalarınızla dinlemelisiniz.
Bana geldiğiniz zaman, ilminizi, işinizi dilinizi, malınızı ve ailenizi bir kenara bırakarak geliniz. Huzurumda Hakk’ın dışında her şeyden soyutlanmış olarak dur 'ki O'na yakınlık elbisesi giymiş ve O'nun lütfuna mazhar olmuş olasın. Huzuruma girerken böyle yaparsan, sanki sabahları yuvasından aç kalkıp, sonra da yuvasına tok dönen kuşlar gibi olursun. Zira kalbinin nuru, Allah (c.c) 'ın nurundandır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v):
'Müminin ferasetinden korkunuz. Çünkü o Allah (c.c)'ın nuruyla bakar. ' buyurmaktadır. (Suyuti, el-Camiu's-Sağir 151) (Keşfu'l-Hafa 1/35 No: 80)
Ey fasık!
Mü'minden kork, günah necaseti ile pislenmiş olduğun halde, onun huzuruna girme. Çünkü O, -sende olmayan- Allah (c.c)'ın nuru ile bakar, senin şirk ve nifakını görür. Elbisenin altında saklı çirkinliklerini, rezalet ve utanç verici durumlarını görür. İflah olmuş zatı göremeyen, bulamaz felah. Sen, heva ve heves ehline karışmış heva ve hevesten ibaretsin.
Birisi: Bu körlük ne zamana kadar sürecek, diye sormuş. O da:
- Bir doktora varıp, eşiğine baş koyuncaya kadar, demiş. Zannı, hüsnü zanna çevirir. Kalbine töhmet altında bırakan zannı izale edersen, çocuklarını da alır, onun kapısına kor, doktorun ilaçlarının acılığına sabır gösterirsen, o zaman gözündeki körlük izale olur.
Allah (c.c)'ın karşısında, zelil bir durumda boyun eğ ve ihtiyaçlarını ona ilet, nefsin için bir iş çıkarma. Nefsini ayaklarının altına al. Halka kapılarını kapat. Seninle Allah (c.c) arasındaki kapıyı açık tut. Günahlarını itiraf et. Kusurlarından ötürü, O'ndan özür dile. Zarar verenin de fayda verenin de verenin de engel olanın da O'ndan başkası olmadığına iman et, işte o zaman, kalp gözünün körlüğü zahil olur. Kalp gözünde basiretin harekete geçer.
Ey evladım!
Elbisenin kaba giymen, yemene içmene dikkat etmen yeterli bir durum değildir. Önemli olan, kalbinin zahitliğidir. Allah (c.c) dostu sadık kişi, dervişlik elbisesini önce içinden giyer, sonra da bu dervişlik elbisesi dış görünüşe sirayet eder. Önce Gönül dünyasına, ardından kalbine, akabinde nefsine, daha sonra da uzuvlarına giydirir. Bunlara giydirdiğin elbiselerin hepsi sert ise, o zaman kalp her şeyiyle yumuşak olur, huşuğuya erer. Bundan sonra şefkat, merhamet ve minnetlerle dolar. Bu durum kalbini öyle bir değiştirir, öyle bir etkiler ki; üzerindeki karanlık elbiseyi çıkarır, ferahlık ve kurtuluş elbisesini giydirir. Allah (c.c)'ın belasını nimete, öfkesini rızasına, korkuyor emniyete, uzağı yakına, fakirliği zenginliğe döndürür.
Ey evladım!
Sana Taksim edileni hırs ve tamah eliyle değil, zahitlik eliyle al. Yerken ağlayan ile yerken Gülen bir değildir. Fakat kalbin hak ile birlikte olduğu halde ye. Aksi halde onun şerrine teslim olursun. Eğer sen gıdayı doktorun elinden alırsan, aslında bilmediğin şekliyle, yalnız başına yemenden bu daha hayırlıdır. Kalpleriniz ne kadar katılaştı. Aranızdaki emanet hissi, merhamet, acıma ve şefkat duygusu gitti. Şer'i hükümler, sizlere verilmiş birer emanettir. Sizler ise bu emanetlere sahip çıkmadınız. Bu hususta ona ihanet ettiniz. Emanete sahip çıkmıyorsunuz. Size yazıklar olsun! Aksi takdirde en yakın zamanda gözünüze su, el ve ayaklarınıza felç iner. Allah (c.c), rahmet kapısını yüzünüze kapar, halkın gönülleri size karşı katılaştırır, size ihsanda bulunmalarını engeller. Öyle ise. Başlarınızı rabbinizden gelecek azaplardan koruyunuz. O'ndan sakınınız. Zira onun azabı çok çetin ve elem vericidir. Sizi en emin olduğunuz yerlerde, en sağlıklı olduğunuz zamanlarda, en neşeli ve sevinçli anlarınızda yakalayabilir. O'ndan çok korkun. Zira Allah (c.c), yerlerin ve göklerin ilahıdır. Şükrünü Eda ederek, nimetleri ne muhafaza edin. O'nun Emir ve yasaklarını duyup itaat ile karşılayın. -Zorluğu sabırla, kolaylığı şükürle karşılayınız. Sizden önce peygamberler, resuller ve salihler de böyle yapıyordu. Nimetlerine şükrediyorlar, zorluk ve cezasına sabrediyorlardı.
Allah (c.c)'a isyanlarla dolu sofralardan kalkınız. O'na itaatin yer aldığı helal sofralardan yiyiniz. Allah (c.c)'ın sınırlarını muhafaza edin. Size bir kolaylık, bir nimet geldiğinde O'na şükredin. Zorlukla karşılaştığınız zaman, günahlarınızdan tövbe edin. Nefislerinizle münakaşa, mücadele ve Mücahede edin Şüphesiz ki Allah (c.c), kullarına zulmetmez. Ölüm ve sonrasını çokça hatırlayınız. Allah (c.c)'ı ve O'nun hesaba çekmesini, size olan hükümlerini düşünün. Gaflet uykusundan uyanınız. Bu uyku ne zamana kadar sürecek, bu cehalet, batıla gidip gelme, nefse, heva ve heveslere bağlılığınız ne kadar sürecek? Niçin kendinizi Allah (c.c)'a kulluk ve O'nun şeriatına tabi olmakla terbiye etmiyorsunuz? Allah (c.c)'a kulluk insanın kötü alışkanlıklarını terk etmesi ile olur. O halde, ne için kendinizi Kur'an adabı ve peygamber sözüyle terbiye etmiyorsunuz?
Ey evladım! Kör, cahil gaflet ve batıl uykusuna yatan insanlarla haşır neşir olmayın. Bilakis basirette ilim sahibi ve uyanık insanlarla haşır neşir olun. İnsanlarda bir güzellik gördüğün zaman, hemen onlara tabi ol. Onlardan bir kötülük bir çirkinlik gördüğü zaman da hemen onlardan uzaklaş, yüz çevir. Sizler tamamıyla Allah (c.c) ' tan gafil durumdasınız. Uyanık olun, camilere, cemaate devam edin ve Peygamber (s.a.v) 'e bol bol salatü selam da bulununuz. Zira O:
'Eğer gökten bir ateş inseydi. Mescit halkının dışında kimse bu ateşten kurtulamazdı.'Buyurdu. (Nevadiru'l- Usul 43)
Namaza sadece şeklinden durur, sadece öylesine namaz kılarsanız, namazınız Allah (c.c) ile olan bağınızı koparır. Bundan dolayı Hz. Peygamber (s.a.v):
‘Kulun Rabbine en yakın olduğu zaman secde ettiği anıdır’buyurmuştur. (Suyuti, el-Camiu's Sağir 1348)
Yazıklar olsun sana ki: bir takım te'vil ve ruhsatlara sığınıyorsun. Oysa ki te'vil yapanlar ahiretini bozmuşlardır. Keşke, azimete binmiş, icmaya tutulmuş olsaydık, amellerimizle samimi olsaydık da Allah (c.c)'ın azabından kurtulmuş olsaydık. Tevil ve ruhsata tutunduğumuz müddetçe, kurtuluşa ermemiz nasıl mümkün olur? Bu zaman azimet zamanı değil! Azimet ve gayret ortadan kalktı, bu devir ruhsat zamanı, ruhsatlarla amel başladı. Zaman gösteriş ve münafıklık zamanı, haksız yere mal kazanma zamanı. Bununla hiçbir yere gidemeyiz. Maalesef yaratan için değil, insanlar için namaz kılanlar, oruç tutanlar, hacca gidenler, zekât verenler, hayır işleyenler çoğalmıştır. Bugün bu alemde halkın çoğu yaratanı değil, yaratılana yaranma gayreti içindedir. Maalesef hepimizin kalpleri ölü; nefisleri heva ve Heveslere diptiri dünyayı istemektedir. Kalbin diriliği; halktan uzak olup. Mana ciheti ile hakikatle beraber olmakla mümkündür. Çünkü, bu makamda surete itibar yoktur. Kalbin canlı ve diri olması, Allah'ın emirlerine yapışmakla, yasaklarından kaçınmakla, O'nun verdiği bela ve musibetlere, hükümlerine, kaza ve kaderine boyun eğmekle mümkündür.
Ey evladım!
Allah (c.c)'ın senin için takdir ettiği kaderine teslim ol. Bundan sonra hep O'nunla birlikte ol. Durum şu ki; önce temel sonra bina yapılır. Her vakit, gece gündüz O'na kulluğa devam et. Kendi durumun hakkını tefekkür et. Kalbinin durumunu düşün. Eğer kendinde bir iyilik görüyorsan, Allah (c.c)'a şükret. Eğer kendine bir günah ve kötülük görüyorsan, hemen tövbe et. İşte bu tefekkür, sana hayat verir, dini yaşantını canlandırır, şeytanını öldürür. Bundan dolayıdır ki;
'Bir saatlik tefekkür bir gece namaz kılmaktan daha hayırlıdır.' Denilmiştir
Ey ümmet-i Muhammed, Allah (c.c) 'a şükrediniz. Çünkü O, sizden önceki ümmetlere nispetle, sizin az bir amelinizden razı oldu. Siz son Ümmet olmanıza rağmen, kıyamet gününde ilklerden olacaksınız. Sizin içinizden her kim, günahlardan uzak olarak, Allah (c.c) 'ın huzuruna gelirse, işte diğer ümmetlerin içerisinde, onun gibi değerli kimse olmaz. Sizler yönetici, diğer ümmetler tebaa olarak gelirler. Ancak nefis evinde oturduğun, heva ve heveslerine, içinden gelene tabi olduğun sürece kurtuluşa eremezsin. Sen insanların gözlerine girmek için, riyakarlık ve düzenbazlıkla onların ellerindekini
Kapmaya çalıştığın, dünyaya rağbet ettiğin sürece sağlam bir Müslüman olamazsın. Yine hakkın dışındakilerle beraber, kalbin başkalarına güvendiği müddetçe sağlam bir Müslüman olamazsın. Yine Hakk'ın dışındakilerle beraber, kalbin başkalarına güvendiği müddetçe, senin bu imanın sahih olmaz.
'' Ey Allah'ım! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!'' (Bakara 2/201)
Amin…
Kaynak: el-Fethu’r Rabbani - Ravza Yayınları
İrfan Meclisi Tasavvuf Dersleri - 06 Ekim 2023 - Karaman