Şeyh Abdulkadir Geylâni Hazretleri, Hicri 545 senesinde, Şevval ayının on ikinci günü, Çarşamba akşamı, medresede bu sohbeti yapmıştır:
Allah'a Kul Olmalı
Ey evladım! Nerede Allah'a kulluk? Gerçek kulluğa gel, tüm işlerin de Allah'ın himayesine tutun. Sen, efendisinden kaçan bir köle gibisin, O'na dön O'na boyun eğ, O'nun emrine sarılıp, yasaklarından kaçınarak, takdirine sabır göstererek O'na işlerinde muvafakat et. Bütün bunları tamamladığın zaman efendine karşı kulluğunu tam yapmış olursun. Artık Allah ﷻsana yeter. Allah ﷻşöyle buyurdu:
'Allah (c.c) kuluna kâfi değil mi?' (Zümer 39/36)
Kulluğunu tam samimi yaptığın zaman, seni sever ve kalbinde sevgisini güçlendirir, sana karşı dostluk kurar ve yormaksızın seni kendisine yaklaştırır. Artık sen başkasıyla sohbete ihtiyaç duymazsın, bütün hallerde O'ndan razı olursun. Bütün genişliğine rağmen, yeryüzü sana dar gelse de, genişliğine rağmen bütün kapılar yüzüne kapansa da, sen yine de Rabbine kızmazsın ve O'ndan başkasının kapısına yaklaşmazsın ve başkasının yemeğini yemezsin. Durumun Hz Musa (as)'nın haline benzer. Allah ﷻonun hakkında şöyle demektedir.
'Biz daha evvel ona, bütün süt analarının sütünü emmeyi haram etmiştik' (Kasas 28/12) buyurduğu cihetle O'na iltihak edersin.
Rabbimiz her şeye şahittir, her şey de hazırdır, her şeyi gözetleyicidir ve her şeye yakındır. Sizin O'ndan müstağni kalmanız mümkün değildir. Allah'ı tanıdıktan sonra, inkâr etmek mümkün mü?
Yazıklar olsun sana! Allah'ı tanıyor, O'ndan yüz çeviriyor ve O'nu in
kar ediyorsun. O'ndan yüz çevirme, zira bütün hayırlardan mahrum kalırsın. O'nunla birlikte olmaya sabır göster, O'ndan uzakta olmaya sabir gösterme. Bilmiyor musun ki; sabreden istediğini elde eder. Bu nasıl akıl? Bu acelecilik niye? Allah ﷻşöyle buyurmaktadır:
'Ey İman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz.' (Âl-i İmran 3/200)
Sabır hakkında Kur'an-ı Kerim de birçok ayetler vardır. Bu sabırla ilgili ayetler, birçok hayır ve nimetleri, güzel mükâfatları, bağış yapmanın, dünya ve ahirette sağlayacağı rahatlığı göstermektedir. Öyleyse sizlerin de sabra sarılmanız gerekir. Zira sabrettiğiniz takdirde, bunun mükâfatını dünyada da ahirette de göreceksiniz.
Kabirleri çokça ziyaret edin, salih kişileri ziyaret edin ve bol bol hayır işleyin. O zaman işleriniz istikamet üzere olur. Vaaz verildiği zaman öğüt almayanlardan, dinledikleri ile amel etmeyenlerden olmayınız.
Dininizi şu dört sebepten dolayı kaybedersiniz:
1-Bildiklerinizle amel etmemeniz sebebiyle.
2-Bilmediklerinizle amel etmenizden.
3-Bilmediklerinizi öğrenmeyip cahil kalmanızdan.
4-İnsanların bilmedikleri şeyi öğrenmelerine engel olmanızdan.
Başkalarını Alaya Almamalı
Ey cemaat! Zikir meclislerine mânevî hastalıklardan tedavi olmak için değil de, ferahlamak, stres atmak için geliyorsunuz. Vaizin öğütlerinden yüz çevirip, hata ve kusurlarını bulup, daha sonra da, onu alaya alıp eğleniyorsunuz. Böylece kendinizi tehlikeye atıyorsunuz, yarın Allah ﷻhuzurunda O'nunla baş başa kalacaksınız. Bu hatalarınızdan Allah ﷻ'a tevbe edin, Allah ﷻ'ın düşmanlarına benzemeyin, dinlediklerinizden öğüt alarak faydalanın.
Ey evladım! Sen gelenek ve göreneklere bağlandın, taksimatını ve sebepleri istemekle Allah'a bağlandın. Sebepleri Yaratanı ve O'na tevekkülü unuttun. Amellerini yenilemen ve ihlaslı olman gerekir. Allah ﷻşöyle buyurdu:
'Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattim.' (Zariyat 51/56)
Allah ﷻinsanları ve cinleri bir heves ve oyun olsun diye yaratmadı. Onları yemek, içmek, uyumak ve cinsi duygular için yaratmadı. Ey gaflet içerisindekiler! Gaflet uykularınızdan uyanınız. Sen kalpten Allah'a bir adım at, O sana adımlar atar. O, kendisini sevenlere kavuşmaya, onlardan daha isteklidir.
'Allah (c.c) dilediğini hesapsız bir şekilde rızıklandırır.' (Bakara 2/212)
Allah ﷻ, kul için bir şeyi murat ettiği zaman, ona sebepler hazırlar. Bu suretlerle değil, manalarla alakalı bir durumdur. Anlatılan şeyler, bir kul için gerçekleşirse, Mevlâ'nın dışında dünya ve ahirette, o kulun zahitliği tamam olur. Bundan sonra sıhhat, mülk, saltanat ve emirlik ayağına kadar gelir. O kişinin zerresi dağ, damlası deniz, yıldızı ay, ayları güneş, azı çok, mahviyeti varlık, fenası bekâ, hareketi sebat olur. Ağacı büyür ve tepesi arşa değer, kökleri nemli toprakta, dalları dünya ve ahirette olur. Bu dallar nelerdir? Hikmettir ve ilimdir. Bu dereceye ulaşan bir kişinin nazarında dünya, bir yüzük gibi olur. Ne dünya ona malik olabilir, ne de ahiret onu kaydı altına alabilir. Ne padişah, ne de köle onu elde edebilir. Hiçbir perde onu engelleyemez, hiçbir kişi onu alamaz ve hiçbir şey onu bulandıramaz. Bu dereceye ulaşan kul, halkla birlikte olur ve onları ellerinden tutarak, dünya denizinden kurtarır.
Eğer Allah ﷻ, bir kulun hayırlı olmasını dilerse, o kulu insanlara rehber, doktor, muallim, tercüman, ışık, kandil ve güneş yapar. Eğer Allah ﷻ, o kulun hayrını isterse, bütün bu özellikler o kulda olur. Yok, eğer Allah ﷻ, bir kulun hayrını murat etmezse, bu özellikleri kulun gerek yüzüne karşı, gerekse gıyabında gizler. Allah ﷻ bu cinslerden olan kişilerin her birini tam bir korumayla ve selametle insanların arasına gönderir. Halkın maslahatı ve hidayetleri için Allah ﷻbu seçkin kullarını muvaffak eder.
Dünyada zâhit olan ahiretle imtihan olunurlar. Dünya ve ahirette zâhit olanlar dünya ve ahiretin Rabbi ile imtihan olunurlar.
Oysaki siz, sanki hiç ölmeyecek, kıyamet günü haşr edilmeyecek, Hakk'ın huzurunda toplanıp hesaba çekilmeyecek ve sırat köprüsünden geçmeyecek gibi gaflet içerisindesiniz. Sizler bu haldeyken, tutmuş bir de İslâm ve imandan bahsediyorsunuz. Kendisiyle amel yapmadığınız zaman, işte bu Kur'an ve ilim aleyhinizde delil olacak. Âlimlerin yanında bulunur da size anlattıklarını kabul etmezseniz, yanlarında oturmanız aleyhinize delil olur ve günahkâr olursunuz. Bu durum aynen Resûlüllah ﷺile buluşup da, onun sözlerini kabul etmemeniz gibi bir durumdur. Kıyamet gününde bütün insanları, Allah'ın celâlinden, azametinden, büyüklüğünden ve adaletinden dolayı bir korku kaplar. Dünyanın bütün saltanatları yok olur, sadece O'nun saltanatı bâki kalır. Kıyamet gününde her şey O'na dönecektir. Artık orada Allah dostlarının saltanatları ve izzetleri ortaya çıkar ve Allah ﷻ'tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymazlar. Bu gün onlara, Allah ﷻ'ın ikramları vardır. Onlar kulların ve şehirlerin işlerini üzerlerine almışlardır. Onlar yeryüzünün evtadları (kazıkları) dır. Yeryüzü onlarla ayaktadır. Onlar halkın emirleri ve reisleri, Hakk'ın da yardımcılarıdır. Tabi ki bütün bunlar şeklen değil, manendir. Dünyada mânen olan yarın kıyamet gününde şeklen olacaktır.
Allah ﷻyolunda olan mücahitlerin cesaretleri, kâfirlerle karşılaştıklarında ve savaş meydanlarındaki sebatlarında ortaya çıkar. Salihlerin cesaret ve kahramanlıkları da nefislerle, heva ve heveslerle, benliklerle, şeytanlarla ve insanların şeytanları olan kötü arkadaşlarla karşılaştıklarında ortaya çıkar. Havas kulların cesareti de dünya ve ahirete karşı zahitliklerinde ve Hakk'ın dışındaki şeylere karşı olan tavırlarında ortaya çıkar.
Ey evladım! Uyandırılmadan önce kendi iradenle uyan. Dinine sarıl, İslam'a gönül verenlerin arasına karış. Zira insanların en akıllısı Allah ﷻ'a itaat edenler, en cahili de O'na asi olanlardır. Hz. Peygamber ﷺ, evlenilecek kadında aranan şartları saydıktan sonra eğer bu şartlara riayet edersen, 'Ellerin bereketlensin (bollaşsın)' buyurmuştur. Eğer kişi de salih insanlara karışır onlarla oturur kalkar, onları severse, eli bereketlenir, başkalarına ihtiyaç duymaz, kalbi ise her türlü nifak ve gösteriş sahibi münafıklardan ve her türlü kötülüklerden kaçar.
Ey İnsan! Şunu iyi bil ki; senin amelin ancak Hakk'ın rızasını isteyerek yaptığın ameldir. Şeklen yaptığın ameller değil, mânen içten gelerek yaptığın ameller senden kabul edilecek. Nefsine, heva ve hevesine, şeytanına ve dünyevi amellere karşı muhalefet ettiğin zaman, amellerin makbul olur. Allah ﷻiçin amel et ve amellerinde ihlaslı ol. Amellerinin çokluğuna güvenme, amellerin ancak Allah ﷻrızası için olursa, makbul olur. İnsanlara gösteriş için yapılan ameller makbul olmaz.
Yazıklar olsun sana ki; İnsanlara gösteriş için amel ediyor, bir de kalkıyor bunun makbul olmasını Allah ﷻ'tan istiyorsun. Bu senin boş bir arzundan başka bir şey değildir. Artık şu hırsı, kibirliliği, şımarıklığı bırak! Lüzumsuz boş şımarıklığı ve sevinci bırak, hüznü ve tasayı çoğalt. Zira sen hüzün yurdunda ve hapishanedesin.
Hz. Peygamber ﷺdaima tefekkür ederdi. Sevinçleri az, hüzünleri çoktu. Başkalarının gönüllerini hoş etmek için, ancak tebessümle gülerdi. Resûlullah ﷺ'ın kalbi hep mahzun ve meşguldü. Eğer sahabe-i kiram ve dünya meşguliyeti olmasaydı, evinden dışarı adım atmaz ve hiçbir kimseyle de oturmazdı.
Ey evladım! Allah ﷻile olan halvetin sağlam olursa, sırrın dehşete düşer, kalbin berraklaşır, nazarın ibretli, kalbin mütefekkir olur, ruhen ve mânen Hakk'a vâsıl olursun. Dünya hakkında düşünce ceza ve perdelenme, ahiret hakkındaki düşünce ise ilim ve hayattır. Kendisine tefekkür verilen kula, dünya ve ahiret ahvali hakkında bilgi verilmiştir.
Yazıklar olsun sana ki; kalbini dünya peşinde zayi ediyorsun. Hâlbuki Allah ﷻdünyada senin rızkını taksim ve takdir etmiştir. Onların ne zaman eline geçeceği bilgisi O'nun katındadır. Sen ister iste ister isteme, rızkın her gün sana yenilenerek gelir. Gösterdiğin hırs, seni hem Allah ﷻkatında, hem de insanlar katında rezil rüsva etmektedir. İmanın noksanlığı durumunda rızık peşine düşersin, imanın fazlalığında ise hırslanmazsın, imanın tam ve mükemmel olduğunda ise, rızık konusunda hiçbir endişe duymazsın.
Ey evladım! Şaka ile ciddiyeti birbirine karıştırma; kalbin halk ile birlikte olduğu sürece, Hakk ile nasıl birlikte olursun? Sebepleri ortak kıldığın halde, sebepleri yaratanla nasıl birlikte olabilirsin! Dış ve iç, akıl ettiğin ve akıl etmediğin, halkın yanındaki ile Hakk'ın yanındaki nasıl birlikte olabilir? Sebepleri Yaratanı unutup, sebeplerle meşgul olmak, birinciyi terk edip, ikinciye talip olmak, bâki olanı unutup, fâni olanla sevinmek, ne kadar da büyük bir cehalettir.
Ey evladım! Cahillerle arkadaşlık yapıyorsun, onların cehaletleri, sana da sirayet ediyor. Ahmak kişi ile arkadaşlık, boş ve gaflet arkadaşlığıdır. İlmi ile amil olan, âlim müminlerle arkadaşlık yap. Müminlerin tüm tasarruflarındaki davranışları, gerçekten de ne güzeldir. Nefislerine ve hevalarına karşı mücahedeleri, ne kadar da kuvvetlidir. Bundan dolayı Hz. Peygamber ﷺşöyle buyurdu:
'Müminlerin sevinci yüzünde, hüznü ise kalbindedir.' (Hilyetü'lEvliyâ, 4/111)
Mümin kimse müminlerin arasında iken yüzünde tebessüm, Allah ﷻile beraber olduğu zamanda devamlı mahzun ve tefekkür içerisinde bulunur. Mümin çok ağlar az güler. Bundan dolayı Hz. Peygamber ﷺbuyurdu:
'Mümin için, Rabbine kavuşuncaya kadar rahat yoktur.'
Mümin gülerek, hüznünü gizler. Görünüşü kazanmak için hareket halindedir. Bâtını (içi) ise, Rabbi ile sükûn halindedir. Zâhiri ailesi ile bâtını ise Rabbi ile birliktedir. Mümin sırrını ne ailesine, ne çocuğuna, ne komşusuna, ne cariyesine, ne de Allah'ın yaratıklarından her hangi birine açıklar. Bu konuda Hz. Peygamber ﷺ:
‘İşlerinizin gizliliği dolayısıyla, Allah ﷻ'tan yardım dileyin.' Buyurdu. (Keşfu'l-Hafâ, No: 342)
Mümin kendindekini gizler. Eğer yanlışlıkla hislerine mağlup olur da, ağzından bir kelime çıkarsa, hemen gerekli önlemleri alarak, lafızları değiştirir, ortaya çıkan şeyleri gizler ve bundan dolayı da özür diler.
Ey evladım! Beni kendine ayna yap! Beni kalbin ve sırrının aynası yap. Bana yaklaş; bana yaklaştığında, benden uzakta iken nefsinde göremediğin şeyleri göreceksin. Eğer senin dini bir konuda ihtiyacın olursa, bana müracaat etmen gerekir. Allah ﷻ'ın dini konusunda, ben sana yardım etmemezlik yapmam, bende Allah ﷻ'ın dinine müracaat etme konusunda bir çekinmemezlik vardır. Ben ikiyüzlülükten uzak sert bir elde terbiye oldum. Dünyanı evinde bırak da bana yaklaş. Çünkü ben ahiretin kapısı önün de duruyorum, yanımda dur ve sözümü işit. Yakında ölümle karşı karşıya gelmeden önce, benden işittiklerinle amel et. Her şey havfullah ve haşyetullah üzere devr-i daim olmaktadır. Eğer içinde havfullah ve haşyetullah yoksa, dünyada da ahirette de güven içerisinde olamazsın. Haşyetullah, bi zatihi başlı başına bir ilimdir. Bundan dolayı Cenâb-Hakk;
'Kullar içerisinden ancak âlimler Allah ﷻ'tan gereğince korkarlar.' (Fâtır, 28)
Allah ﷻ'tan ancak, öğrendikleriyle amel eden âlimler korkarlar. Onlar ki bilirler ve bildikleri ile amel ederler. Onlar yaptıklarına karşılık Allah ﷻ'tan bir mükafat beklemezler, onlar ancak Allah ﷻ'ın rızasını kazanmak ve O'na yakın olmak isterler. O'nun sevgisini kazanmak isterler, O'ndan uzak olmak ve O'ndan perdelenmek istemezler. Onlar dünyada ve ahirette kapının yüzlerine kapatılmamasını isterler. Onlar ne dünyayı, ne ahireti ne de onun dışındaki şeyleri arzu etmezler. Onlar sadece Allah ﷻ'ı arzu ederler. Dünya bir kısım insanların, ahiret de bir kısım insanlarındır. Hakk Azze ve Celle ise hakiki inanan, arif, takvâ sahibi, huşu içerisinde, kalbi Allah ﷻiçin mahzun ve kırık olan Allah ﷻdostları içindir. Onlar öyle bir topluluktur ki; Allah ﷻ'ı görmedikleri halde, zâhir gözlerinde gaib, kalp gözlerinde hazır bulundururlar. Onlar her an bir işte olan Allah ﷻ'tan nasıl korkmazlar ki, O her an kainatta bir şeyi değiştiriyor, dilediğine yardım ediyor, dilediğini yardımsız bırakıyor, dilediğini öldürüyor, dilediğini diriltiyor, dilediğini uzaklaştırıyor, dilediğini yaklaştırıyor. Çünkü O:
'Allah (c.c) yaptıklarından sorumlu değildir, onlar ise yaptıklarından sorumludurlar.' buyurmaktadır. (Enbiya, 23)
Ey Allah'ım!. Bizi kendine yaklaştır, bizi kendinden uzaklaştırma!
'Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de iyilik ver! Bizi cehennem azabından koru!" (Bakara, 201)
Amin…
Kaynak: el-Fethu’r Rabbani - Ravza Yayınları
İrfan Meclisi Tasavvuf Dersleri - 01 Aralık 2023 - Karaman