Şeyh Seyyid Abdulkadir Geylâni Hazretleri Hicri 545 senesinde, Şevval ayının on beşi, Cuma günü medresede bu sohbeti yapmıştır:
Allah (cc) dostlarının kalpleri saf ve tertemiz olup, halkı unutmuşlardır. Onlar dünyayı unutur, ahireti hatırlarlar. Sizin yanınızdakileri unutur, Allah (cc)'ın yanındakileri hatırlarlar. Sizler onlara ve onların içinde bulundukları durumlara karşı, perdelenmiş durumdasınız. Sizler ahireti unutarak, dünya ile meşgul olan, Allah (cc)’a karşı utanmayı terk etmiş, ona karşı cüretkârane davranmaktasınız. Öyleyse mümin kardeşinin öğütlerini dinle, ona karşı muhalefet etme. Çünkü o, senin kendi nefsinde göremediğin şeyleri, sende görür. Bundan dolayı, Hz. Peygamber (sav): 'Mümin, müminin aynasıdır' buyurmuştur. (Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, No: 2686)
Mümin, mümin kardeşi için yaptığı öğütlerinde samimidir. Ona gizli kalan konuları, iyi ile kötü arasında ayırt edemediği, lehine mi, aleyhine mi olduğunu bilmediği şeyleri ona açıklayandır.
Kalbime insanlara öğüt verme duygusunu veren ve bunu benim en büyük derdim yapan Allah (cc)'ı noksanlıklardan tenzih ederim. Ben nasihat edenim ve bu nasihatime karşılık da bir şey istemiyorum. Ahiretim benim için, Rabbim katında sağlandı. Ben dünyaya talip değilim, ben dünyanın da, ahiretin de kölesi değilim. Ben Allah (cc)'ın dışında, kimsenin kölesi değilim. Ben ancak yaratıcı, tek ve başlangıcı olmayan Allah (cc)'a kulluk ederim. Sevincim kurtuluşunuzdan, kederim de helaka düşmenizdendir. Benim elimde yetişmiş, sâdık bir mürid gördüğüm zaman kendimi mânen doymuş, kanmış ve giyinmiş olarak bulabilirim ve bunun gibi bir kişi elimin altında nasıl yetişti, diye sevinç duyarım.
Ey evladım! Benim muradım sensin ben değil, sen değişsen bile ben değişmem, ben tehlikeli yolları geçtim, sen beni ancak kendin için sevdin, bana bağlanırsan tehlikeli yolları acele geçersin.
Ey cemaat! Allah (cc)'a ve O'nun yarattıklarına karşı kibirlenmeyi bırakın. Seviyenizi bilin, öncelikle kendi nefsinizde tevazulu olun. Kibirlenecek neyiniz var? Zira ilk yaratılışınız bayağı bir su olan nutfe, sonunuz ise atılmış bir cifedir.
Sakın ha! Tamahın sürüklediği, hevâ ve hevesinin avladığı bir av konumunda olmayın. İşte bu hevâ ve hevestir ki; onları paylarında olmayan bir şeyi istemek için hükümdarların kapılarında dilenciliğe sevk eder veya payına düşeni zillet ve horlukla isteyen kişilerden eder. Hz. Peygamber (sav):
'Allah (cc)'ın kuluna verdiği en ağır ceza; kendisi için ezelde taksim edilmeyen şeyleri istemesidir'buyurmuştur.
Ey kaderi ve mukadderatı bilmeyen cahil; yazıklar olsun sana! Dünyaya tapan insanların, senin kısmetine düşmeyen şeyleri sana verebileceklerini mi zannediyorsun? Bu, şeytanın senin kalbine ve kafana yerleştirdiği bir vesveseden ibarettir. Sen Allah (cc)'ın kulu olmadın; nefsinin, hevânın, şeytanın, doğanın, dirhem ve dinarın kölesi oldun. Kurtuluşta olanları görmeye çalış ki; sen de onun yolundan giderek kurtuluşa eresin.
Allah (cc) dostlarından bazısı şöyle dedi: 'Kurtuluşa ermeyeni göremeyen kurtulușa eremez.' Sen kurtuluşa ermiş insanı, başındaki maddi gözlerinle görüyorsun, kalp ve sır gözüyle göremiyorsun. İmanın, sana ait olmayan bir imandır. Bu halde şüphesiz ki, senin başkalarını görebileceğin, bir basiret gözün de olamaz.
Allah (cc) şöyle buyurdu: “(Sana karşı çıkanlar) Hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki; gözler kör olmaz, lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” (Hac 22/46)
İnsanların ellerindeki dünyalıkları almaya tamah edenler, dinlerini incir karşılığı satan kimselerdir. Bunlar bâki olanı, ebedi olan karşılığında satan kişilerdir. Bu durumda olan kişilerin elinde ne din kalır, ne de incir kalır. Âmânı noksan bir kişi olarak kaldığın müddetçe, maişetini islaha çalış ki; insanlara muhtaç olmayasın, yoksa onların mallarını yemek için, dinini ayaklar altına alırsın. İmanın kuvvetlendiği ve kemale erdiği zaman, sebeplerden sıyrılarak, aradaki sahte Rableri bertaraf ederek, Allah (cc)'a tevekkül et, kalbinle bütün şeylerden uzaklaş, işte o zaman kalbin, memleketinden, ailenden, dükkânından ve muhitinden de çıkar, kalbinde bunlara yer kalmaz, elin de olanları ailene, kardeşlerine ve akranlarına teslim edersin, sanki ölüm meleği ruhunu almış, sanki ölüm süratle ve ansızın seni yakalamıştır. Sanki yer yarıldı da, seni içine yuttu. Kader dalgaları, ezelde geçmiş kudret, seni ilim deryasına aldı ve orada boğdu. Kim bu makamlara gelirse, artık sebepler ona zarar veremez. Çünkü sebepler, kişinin dış dünyasında etkili olur. Bâtınına tesir etmez. Sebeplerde onun için değil, başkaları için olur.
Ey cemaat! Eğer benim anlattığım; sebeplerden sıyrılma, kalplerinizin onlara olan ilgisini bütünüyle kesme konusunda güç yetiremiyorsanız, o zaman hiç olmazsa güç yetirebildiğiniz bir kısmıyla olan ilginizi kesiniz. Eğer bir şeyi tamamen yapmaya gücünüz yetmiyorsa, yapabileceğiniz bir kısmı terk etmeyiniz. Hz. Peygamber (sav):
'Gücünüz yettiği kadarıyla dünya kederlerinden uzak olunuz'buyurdu. (et-Tergîb Ve't-Tergîb, Münzerî 4/25)
Ey evladım! Dünyanın dert ve kederlerinden sıyrılmaya gücün yetebiliyorsa bunu yap, yoksa hızlı bir şekilde kalbinle Allah (cc)'a koş. Kalbinden dünyanın tasasının çıkması için, O'nun rahmetinin eteklerine tutun. O'nun her şeye gücü yeter, O her şeyi bilir ve her şey O'nun elindedir. O'nun rahmet kapısına yapış ve kalbinden her türlü kötü şeyleri temizlemesini, imanı, marifetullahı, ilmi ve hiçbir kula muhtaç olmamayı O'ndan iste. Sana yakîn bilgi vermesini, kalbine O'nu sevmek için ünsiyet peyda etmesini iste. Uzuvlarının O'na itaatle meşgul olmasını iste. Bütün hepsini, başkasından değil O'ndan iste. Başkasının karşısında zelil olma. Bütün çalışma ve gayretlerin başkası için değil, O’nun için olsun.
Ey evladım! Kalbin yaşamadıkça, sadece ilim ile anlamak, seni Allah (cc)'a bir adım bile yaklaştırmaz. Gerçek yürüyüş (seyr); kalbin yürüyüşü, gerçek yakınlık (kurbiyet); sırların yakınlığıdır. Asıl amel; insanlara karşı tevazu gösterip, organlarla ibadet yaparak, şer'î sınırlara sâdık kalmak şartıyla, mânâların amelidir. Kim nefsi için bir değer korsa; onun hiçbir değeri yoktur. Her kim de, insanlara gösteriş için amel yaparsa; onun ameli yoktur. Farz amellerin haricindeki amelleri açık yerlerde değil, insanlardan gizli tenha yerlerde yapmak gerekir. Temeli sağlam atma konusunda kusur yapmışsan, üzerine sağlam bina yapmanın sana hiçbir faydası yoktur. Temelleri sağlam olan binada sonradan tadilat yapman, o binaya bir zarar vermez. Amellerin temeli de tevhid ve ihlastır. Her kimde ki, tevhid ve ihlas yoksa o kişinin amelinden bahsedilemez. Amellerinin temelini, tevhid ve ihlas ile sağlam yap. Sonra da kendi güç ve kuvvetine değil, Allah (cc)'ın güç ve kuvvetine dayanarak amellerini bina et. Şirk eli değil, tevhid eli binayı yapar. Muvahhit; amelinin değeri yüksek olan, münafık ise; amelinin değeri yüksek olmayan kişidir.
Ey Allah'ım! 'bütün hallerimizde, bizimle nifak arasını uzaklaştır!'
"Ey Rabbimiz! dünyada da ahirette de bize iyilik ver, Bizi cehennem azabından koru!."(Bakara, 2/201)
Amin…
Kaynak: el-Fethu’r Rabbani - Ravza Yayınları
İrfan Meclisi Tasavvuf Dersleri - 15 Aralık 2023 - Karaman