Bismillahirrahmanirrahim
Muhterem kardeşlerim; bu haftaki konumuz Allah’ ı cc. hatırlamak.
En kısa ifadesiyle tasavvuf, Allah'tan gayrısından, kalben alaka ve irtibatı keserek yalnızca Allah cc. ile beraber olmaktır. Bütün vakitlerinde Allah cc. ile beraber yaşama sanatıdır.
Kardeşlerim,
Düşününüz ki bir gün içerisinde Allah'ı cc. hatırlayıp zikrettiğimiz vakitler sınırlıdır. Mesela meşguliyet olunca Allah'ı unutuyoruz. Meşguliyetler bizi daldırıyor. Mesela, insanlarla muhatap olduğumuzda da unutuyoruz. Sadece ibadet vakitlerinde Allah'ı hatırlıyoruz. Lakin bin türlü başka düşünceler de gelip gidiyor kalbimizden... Birisine daldığınızda ibadet vakti de olsa yine gaflet meydana geliyor. Bu da tam bir hatırlama sayılmaz. Hâlbuki Allah-u Teâlâ, her zaman ve her yerde kendisini zikretmeyi, içten yanarak anmayı emretmiş ve övmüştür.
Hatta bir mübarek Ayet-i Kerimede, "Allah'ın öyle yiğit kulları vardır ki, ne ticaret ne başka bir şey onları zikrullah’tan alıkoyar." Ticaret onların zikirlerine mani olmaz, buyuruyor.
İşte kardeşlerim, Tasavvuf terbiyesi ve tezkiyesi; yani bizim anlayacağımız Tasavvuf uygulamaları, insanı bu övülen hale ulaştırmak için vardır. Bu usullerden layıkıyla geçen bahtiyar kullar, yirmi dört saat içindeki, yirmidört bin nefesten bir tanesinde dahi Allah'ı cc. unutmayacak derecelere ulaşabilirler. Onlar, yerler, içerler, gezerler, dolaşırlar, ticaret yaparlar, bin kişiyle muhatap olurlar, hatta yatar uyurlar; ama bir nefes dahi Allah'ı unutmazlar.
Nitekim buyrulmuştur: "Seven sevdiğini her daim anar." Hiç unutmaz anlamında... Kimi severseniz en çok onu anarsınız, manasındadır.
Peygamber Efendimiz buyurmuştur;
‘Gözlerim uyusa da kalbim uyanıktır.’
İşte uykuda dahi Allah'ı zikretmek Peygamber Efendimizin sünnet-i şeriflerindendir. Kalp halini aşikar etti ki Ümmeti de o hale talip olsun. O hali izlesin.
Bir insan, herhangi bir Mürşid-i Kamil'e bağlanmadan yirmi dört saat Allah'ı zikredebiliyorsa, zaten Mürşid'e ihtiyacı yoktur denilebilir.
Fakat, büyük alimlerin söz birliğiyle şu bir gerçektir ki, kendi başına, hiç bir usül ve esasa tabi olmadan zikreden, zikrin marifetlerini elde edemez, tehlikelerinden emin olamaz. Üstelik Allah korusun, ilerliyorum diye yerinde sayar durur. Üstelik nefsin ve şeytanın oyuncağı haline de gelebilir. Çünkü nefis ve şeytan, manevi bir güce kavuşmayan insanı kolayca şerre sevk edebilir. Misalleri görülmüştür. Mesela azıcık bir zikrullah'ın nimeti kendisinde görünen bir adam, kendisini cümle alemlerden üstün görebilir, Allah korusun. Kibirlenebilir. "Oldum, kemale erdim" zannına kapılabilir. Hatta şeytanın ve nefsin oyunlarıyla olmadık davalara dahi kalkışabilir. Halbuki kendisine verilen incik boncuk gibi bir oyuncak idi... Zikrine ihlas ile devam etseydi daha ne nimetler, ne haller, ne zevk u lezzetler vardı geride... Fakat o azıcık bir nimete aldanarak büyüklük davasına kalkıştı. Büyüklük davasında ise insanlar yüce olmazlar; Allah cümlemizden uzak etsin, rezil ve zelil olurlar. Şüphesiz Allah Teala, büyüklenenleri sevmez. Bakınız, günde ne kadar tekrar ediyoruz: Allahu Ekber. Amenna büyüklük Allah'a mahsus. Büyüklenene ne oldu, Allah'ı zikredeceğim derken Allah'ın sevgisinden mahrum oldu...
Hayır işleyeceğim diye şerre düştü... Her işin bir ustası vardır. Gönül işinin de ustası mürşidi kamillerdir. Sultanımızdan bir kıssa anlatayım yeri gelmiş iken, sultanımız Seyyid Abdulkadir Geylani (r.a.) gavsiyetini ilan edince, Şeyh San’a o gavs sa bende gavsım ona biat etmiyorum onun gavsiyetini kabul etmiyorum dedi Şeyh San’a büyük bir alim ve veli idi, hatta müritleriyle havada uçacak kadarda ehli kerametti. Sultanımız, Şeyh San’a’nın sözü üzerine biat etse, kabul etse iyi olurdu ama o domuz çobanı olmayı tercih etti, buyurdular. Aradan birkaç yıl geçti şeyh San’a bir Rum kızına aşık oldu. Rum kızına evlilik teklifinde bulundu. Rum kızı, Şeyh San’a’ya dediki; ey şeyh seninle evlenirim ama bazı şartlarım var dedi.
Şeyh nedir şartların, diye sordu.
Rum kızı ilk önce şeyhliği bırakacaksın, sonra benim çiftliğimde domuzlarımı güdeceksin dedi.
Şeyh bütün bu şartları kabul etti. Rum kızı ile evlendi. Bu hale talebeleri ziyadesiyle üzüldüler ve sultanımıza gelip şeyhlerini affetmesini ona duacı olmasını istediler.
Sultanımız (r.a.) onlara dedi ki, gidin şeyhinizin evinin önüne bir halakayı zikir kurun, o gelecektir. Talebeleri sultanımızın dediğini aynen yaptılar. Bu hali gören şeyh San’a Rum kızına dedi ki, seni istemiyorum, malını da istemiyorum. Koştu doğru talebelerinin yanına beraberce sultanımıza geldiler ve Sultanımızdan özür diledi . İşte kardeşlerim bu hadisede olduğu gibi insan ne kadar alim olursa olsun bir mürşidi kamile ve onun manevi ilgisine ihtiyacı vardır. Onun yazdığı gönül reçetesini kullanmak zorundadır. Nefsini ancak bir gönül doktorunun yazdığı ilaçlarla tedavi edebileceğini bilmelidir. Zira serap görür de onu hakikat zannedebilir. Onun içindir ki Allah dostları bizim Allah’ı unutmamamız için daima bize Allah’ın zikrini telkin etmektedirler. Şeytanın ve nefsimizin hile ve tuzaklarına karşı uyanık olmamızı söylemektedirler.
Sevgili kardeşlerim;
Bir de şu var; trafosuz elektrik alan bir eve aşırı voltaj yüklenebilir. Aşırı voltaj da bütün aletleri, kullanılmaz hale getirir. Tıpkı bunun gibi, kendi başına Allah'ı zikreden bir kimse gelen zikrin nurundan, feyzinden dolayı latifelerini (manevi organlarını) bozabilir. Halbuki Mürşid-i Kamil bu işin ilmini, usulünü bildiğinden aşırı voltaj gelecek yerde devreye girer. Zikrini (esmasını) değiştirir ya da zikir miktarını azaltır, çoğaltır. Ehil olduğundan zamanında, gerektiği gibi, gereği kadar müdahale eder. Bu anlamda Mürşid-i Kamil, bir trafo işlevi görür. Sigorta gibidir.
Kendi başına zikredenlerde akıl ve gönül oynamaları görülmüştür. Halbuki zikrullahtan maksat işe yaramaz bir hale gelmek değildi... İşte sebebi kendi başına usülsüz, erkansız, ilimsiz zikretmeye çalışmalarıdır.
Müslüman için emniyetli olan ehlinden nasıl zikredeceğini öğrenmesi... Her şeyin bir ehli var. Her şeyin bir ilmi ve usulü var. Zikrullah'ın ehli ise, o ilim ve usulleri öğrenmiş olan Kamil Mükemmel Mürşidlerdir.
Burada sohbetime son verirken hepinizi aziz ve celil olan Hazreti Allah’a cc. emanet ediyorum selam ve dua ile…
Hizmetkâr - 11.06. 2012