Besmele, hamdele ve salveleden sonra...
Mâlum olduğu üzere, her milletin, her inancın kendine göre kültürü, örf ve adeti vardır; hayat anlayışı, tarihi, geçmişi vardır. Bunları canlandırmak, tazelemek ve heyecanını yeniden yaşamak için bayramları vardır, seyranları vardır...
Yegâne güzel İslam’dır!..
Bunların içerisinde yegâne güzel olanı; İslam’ın getirdikleri, târif ve beyan ettikleridir.
Kur’an şöyle der: ‘Biz sana kıssa (ve hikâyelerin) en güzelini anlatırız!’ (Yusuf, 3)
‘Hüküm koymada Allah’dan daha güzel kim vardır?’ (Maide, 50)
‘Şüphesiz ki, bu Kur’an insanları en doğru (en mükemmel, en sağlam ve en güzel) yola iletir.’ (Isra, 9)
Allah Resulü (s.a.v.) de şöyle buyurur:
‘Rabb’im beni terbiye etti (bana edep öğretti); fakat terbiye ve edebimi güzel yaptı.’ (Sem’ani)
‘Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.’ (Müslim)
‘İslam üstündür; ona hiç bir şey üstün olamaz!’
Muhterem kardeşlerimiz!
Misalleri daha da çoğaltmak mümkündür. Fakat sizler de biliyor ve inanıyorsunuz ki, Islam dini ve onun getirdiği örf ve adetler, onun öğrettiği edeb ve terbiye sistemi, onun var ettiği hüküm ve kanun, onun târif ve beyan ettiği beşerî münasebetler ve ictimaî (toplumsal) kaideler insan yapısı değillerdir, insan kafasının mahsulleri değillerdir. Allah’ın şaşmaz ilmine ve sonsuz kudretine dayanmakta, hikmet dolu vahyinden kaynaklanmaktadır.
Bundan dolayı; bizim böyle bir dinimiz, Kur’an gibi bir kitabımız, Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi bir Peygamberimiz vardır. Bunlardan kaynaklanan hayat nizamımız, bunlardan ilhamını alan örfümüz ve âdetimiz vardır. İbret dersi veren, heyecanımıza heyecan katan tarih sahnelerimiz vardır. Hikmet dolu ibadet sistemimiz, mübarek gece ve mübarek gündüzlerimiz vardır; bayramlarımız, tarih başlangıcımız ve yılbaşımız vardır. Hasılı her şeyimiz vardır ve de en güzel şekliyledir!..
O halde bizim şunun felsefe ve sistemine, bunun düzen ve öğretisine, ötekinin örf ve âdetine, berikinin takvim başlangıcı ve yılbaşısına hiç de ihtiyacımız yoktur; onlara uyma ihtiyacı da duymamalıyız. Çünkü bu; bizim için tenezzüldür, zillettir, aşağılıktır ve benliğimizi yitirme, şahsiyetimizi kaybetmedir; ne mukaddesatımıza yakışır ne de şanlı tarihimize!
Bizler, Müslüman olarak, İslam dini gibi bir dini yaşamaya çalışan insanlar olarak örnek ve önder kişileriz. Şunu veya bunu taklit ederek, şuna veya buna uyarak ne çam keseriz ne de mum dikeriz, ne yılbaşı geceleri tertip eder, ne de kafaları çekip serseri oluruz, ne eğlenceler tertip edip insanlığımızı kaybederiz, ne de hayalperest olup zar atarak talih deneriz, ne hindiler keser, ne de tebrikler yazarız...
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur;
‘Bir kimse bir millete benzerse o, onlardandır!’ (Ebu Davud)
Ya ne yaparız? Diye soracak olursak;
Biz Müslümanlar; kendimize ait yılbaşında (ki, Hicrî takviminin başlangıcı olan 1 Muharrem’dir!) bu gecede geçen bir senenin muhasebesini yapar; hayır mı yaptık; eksiğimiz, noksanımız var mıdır; İşte bunları gözden geçirir, yaptığımız hayırlardan dolayı Mevlâ’mıza şükrederiz, şerlerden dolayı üzülür ve tövbe ederiz, eksiklerimizi ikmal (tamamlarız) eder, noksanlarımızı tamamlarız.
Gelecek senenin de müzakeresini yapar; daha ciddi, daha mükemmel plan ve programla, daha azimkâr bir metanet ve cesaretle yeni yıla gireriz. Ömrümüzden bir sene daha eksildiğini ve mezara bir adım daha yaklaştığımızı göz önünde tutarak daha derin ve aşk ve şevkle ibadet ve ubudiyetimizi(kulluk); maddî, manevî kulluk görevlerimizi daha hızlı, daha mükemmel bir şekilde yapmaya niyet ve gayret ederiz.
Muhterem kardeşlerim!
İşte Müslümanların yılbaşısı böyle olmalıdır. İyi düşün, kararını kendin ver ve ona göre hareket et!..
Selam ve Dua ile …
Ömer Faruk Üzüm- 31.12.2011