Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…
Hamd; âlemleri yoktan var eden yüce Mevla’mız Hazreti Allah (cc)’a, salat ve selam onun habibi Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem) e selam onun tertemiz ehli beytine, ashabına, ahbabına ve tüm ümmetine.
Pek aziz ve muhterem kardeşlerim!
Harise ibni Vehb (r.a.) Allah Resulü (sallahu aleyhi vesellem) Efendimizden şöyle işittiğini naklediyor:
Allah Resulü (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
“Size cennetlikleri bildireyim mi?
Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf göründükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir. Size cehennemliklerin kimler olduğunu haber vereyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimseler.(Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mace)
Pek Aziz ve Muhterem kardeşlerim,
İnsanları dış görünüşleriyle değerlendirmek, onları kılık kıyafetlerine giyim kuşamına göre ele almak, son derece yanlış bir değerlendirmedir. Ümmet olarak bu konuda zaafımız vardır ki, işte tam burada Allah’ın Resulü Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem) biz ümmetini uyarıyor. Böyle bir değerlendirmenin son derece yanlış olduğunu, insanları kalıpları ile malları ve makamları ile değil kalplerindeki Allah sevgisine, Resulullah (sallahu aleyhi vesellem) e olan aşkına ve takvasına göre, Kuran ve sünnete bağlılığına göre değerlendirmemizi istiyor.
Aziz Kardeşlerim,
Ehlisünnet âlimlerinin bile bir birlerini tenkit ettikleri, hoş geçinmedikleri, ekranlar önünde ümmete iyi örnek olmadıklarını, üzülerek görmekteyiz. Ümmette birliğin tesisini âlimler sağlamalıdır. Onlar bunu sağlayamaz iseler ümmet nasıl birlik olsun ki. Elbette âlimler bir birlerinin hata ve kusurlarını yanlışlarını düzeltecekler bunda bir beis yok lakın, bunu yaparken kırmadan dökmeden incitmeden yapılmalıdır.
Örneğin ehlisünnet bir âlimin hatası varsa, onun seviyesinde bir âlim onun hatasını düzeltmeli ama bunu tv ekranında yapmamalı; o âlimle bir araya gelip bir çalını kahvesini içip konunun birinci derece muhatabı ile konuşmalı ve çözmelidir.
Üzülerek görüyoruz ki bu böyle çözülmüyor da insanlar toplu halde birbirlerine düşman ediliyor. Toplu halde gıybet edilmesine sebep olunuyor. A âlimi sevenler B âlimi sevenlere düşman oluyor. B âlimi sevenlerde A âlimi sevenlere düşman oluyor ve toplumda kardeşlik, birlik, beraberlik, vahdet duygularını yok ediyor. Sonuç olarak İslam ve Müslümanlar zarar görüyor, ümmet arasında tefrika fitne çıkıyor. İslam kardeşliği zarar görüyor. Onun için, sorumluluk merciinde bulunan bütün ehlisünnet âlimleri, şeyh efendiler, kanaat önderleri çok daha dikkatli bir üslup geliştirmelidir. Tebaalarını kardeşlik çizgisinden ayıracak, birlik ve beraberliğimize zarar getirecek her türlü eylem ve söylemden dikkatte kaçınılmalıdır. Dedikodu ve aslı olmayan şeylerle âlimler birbirilerini incitmemelidir.
İslam bir binadır. Her Müslüman bu binaya bir tuğla koymalıdır ki ayakta kalabilelim. Şayet bu binadan herkes bir tuğla çıkarırsa İslam binası yıkılır. Bizler yarın mahşerde bu davanın peygamberinin yüzüne bakamayız. Onun için kardeşlerim her Müslüman sorumlu davranmalıdır. Taassubun her türlüsünden her zaman şiddetle kaçınılmalıdır. Bu bize acil elzem olandır. Yani kardeşliğimize birlik ve beraberliğimize katkı sağlamaktır.
Kıymetli kardeşlerim!
En değerli incilerin, gösterişsiz istiridye kabukları içerisinde bulunduğu gibi, sade ve basit kıyafetler içinde de ne cevherler yatar. Ama yanlış bakış acımız nedeniyle biz onların farkına varamıyoruz hatta onları hor görüyoruz. İşte bu hareketimiz bizi Hazreti Peygamber (sav) in ahlakından uzaklaştırıyor ve bizlerin aykırı hareket etmesine neden oluyor.
Aziz kardeşlerim!
Evliyanın büyüklerinden olan Marifetname isimli eserin yazarı Erzurumlu İbrahim Hakkı (k.s.) hazretlerinin şu veciz ifadeleri konumuza ışık tutmaktadır:
"Harabat ehlini hor görme Zakir, defineye malik viraneler var.”
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerine o meşhur sözü söyleten hikâye şöyledir:
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin Şakir ve Zakir adında iki oğlu vardır. Zakir adı gibi sürekli hakkı zikirle meşgul Salih bir evlattır. Şakir ise meyhaneden çıkmayan, ayık dolaşmayan biridir. Bir gün İbrahim Hakkı Hazretleri Zakir’i alır yanına birlikte bir yere gideceklerini söyler. Giderlerken meyhanenin önünde Zakir’e beklemesini söyler, içeri girer. Oğlu Şakir masa başında sızmıştır. Meyhaneciye, oğlunun ne kadar borcu olduğu sorar ve tüm borcu kapatır, Zakir’le beraber yola devam ederler.
Babasının çıkması ardından Şakir uyanır, borcunu ödeyip kalkacaktır.
Meyhaneci “borcun yok, baban ödedi” dediğinde, müthiş biri hayâ duygusu kaplar benliğini ve peşlerine düşer.
İbrahim Hakkı Hazretleri ve Zakir bir uçurumun kenarındadır ve babası oğluna: Kırklar’dan biri vefat etti, atla, kırklara karışasın, der. Havada da otuz dokuz tane kuş dönmektedir. Zakir o ilme rağmen bir an tereddüt eder. Tam o anda Şakir, hakkını helal et baba, bismillah, der, atlar ve göğe, kırklara karışır.
Zakir’in şaşkınlığı arasında, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri meşhur sözünü söyler:
“Harabat ehlini hor görme Zakir, defineye malik viraneler var...”
Hiç kimseyi hor görmemek lazım. Zira göz ucuyla bakıp geçtiğimiz veya bakmaya bile tenezzül etmediğimiz nice kimseler vardır ki, belki de eli öpülecek, duası alınacak, eşiğine baş konulacak kimselerdir. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah (cc) onları hiç kırmaz. Onlar ehl-i nazdır. Onlar yemin etse, şu şöyle olacak dese, Allah (cc) onların isteğini asla geri çevirmez, onları yalancı çıkarmaz.
Aziz kardeşlerim!
Bu hakikati Hazreti Allah cc Kuran-ı kerimde şu şekilde dile getiriyor;
“Biz o ülkelerde ki güçsüz sayılara iyilikte bulunmak, onları önderler seviyesine çıkarmak ve onları ötekilerin yerine mirasçı kılmak istiyorduk.” (Kasas;5)
Onun için kardeşler, biz hor görürüz de öteleriz de iteleriz de ama şunu bilmeyiz; ya ötelediğimiz kimseyi Allah seviyorsa, ya o kırdığımız gönülde Allah varsa. Dikkat etmek lazım.
Kardeşlerim,
Ebü’l-Abbas Sehl ibni Sa’d es Sadi (r.a. ) Efendimizle arasında geçen bir hatıraya şöyle anlatıyor;
“Bir gün Hazreti Peygamber (sallahu aleyhi vesellem) in yanından bir adam geçti. Allah resulü (sallahu aleyhi vesellem) yanında oturan kimseye:
-Bu adam hakkında ne dersin? diye sordu.
O da:
Bu zat ileri gelen hatırlı kişilerden biridir. Vallahi böyle bir adam, bir kıza talip olsa evlendirilmeye, birine aracılık yapsa sözü dinlenmeye layıktır. Allah resulü (sallahu aleyhi vesellem) bir şey demedi.
Sonra oradan biri daha geçti. Hazreti peygamber (sallahu aleyhi vesellem) yine yanında oturana:
Ya bu adam hakkında ne dersin? Diye sordu.
Bu defa o zat;
Ya Resulallah (sallahu aleyhi vesellem) ! Bu adam fakir Müslümanlardan biridir. Bir kıza talip olsa istediği kız verilmez. Birine aracılık etse ricası kabul edilmez. Konuşmaya kalksa sözü dinlenmez, dedi.
Bunun üzerine Allah resulü (sallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdular;
Bu sonuncu adam öteki gibi dünya dolusu adamdan daha hayırlıdır. (Buhari, İbni Mace)
Aziz kardeşlerim,
Örnek çoktur. Hepimizin bildiği aşkın sultanı Efendimiz (sallahu aleyhi vesellem) i görmeden âşık olan ve Efendimizin sevgisine, muhabbetine, iltifatına mazhar olmuş Üveys el Karani yani, Veysel Karani (r.a.) hazretleri konumuzun en nadide örneğidir. Zira Veysel Karani hazretleri, fakir, gariban, Karan köyünde deve çobanlığı yapan bir kimseyken, tabiin neslinin en hayırlılarından oluyor ve rahmet Peygamberinin (sallahu aleyhi vesellem) şu müjdesine erişiyor.
Ne diyor onun hakkında rahmet elçisi (sallahu aleyhi vesellem) Efendimiz;
Ey Ömer, Üveys şöyle kimsedir. Onun özelliğini iyi bilin; Üveys, bir şey hakkında Allah’a yemin edecek olsa; muhakkak ki Allah onun yeminini yerine getirir, duasını kabul eder. O duası makbul bir zat olduğu için, eğer kendinize dua ve istiğfar ettire bilirseniz ettirin.” ( Müslim, fezail-i sahabe 224)
Aziz kardeşlerim,
Buraya kadar hadisi şerifimizde anlatılan cennetlik vasıflara haiz kimseleri anlatmaya gayret ettik.
Şimdi ise yine hadisimizde anlatılan cehennemliklere de bir değinelim.
Onlar mütevazı kimselerin aksine, kendini beğenmiş, büyüklük taslayan, cimri ve merhametsiz kimselerdir. Bu vasıftaki kimselerin işleri güçleri, yemek içmekten, gezip eğlenmekten, insanlara tepeden bakmaktan ibarettir. Bu kimseler, ellerindeki malın nereden kazanıldığına; helal mi haram mı olduğuna bakmazlar. Allah için infak etmezler, yoksulu garibanı fakir ve fukarayı asla gözetmezler. Gözetseler bile bir çıkar menfaat icabı gözetirler. Bu kimseler halk tabiriyle “helal haram ver Allah’ım, çoluk çocuk yer Allah’ım” zihniyetine sahip, zalim ve katı kalpli insanlardır. Çalımlı tavırları, kibirli yürüyüşleri ile kendilerini kabul ettirmek ve saygı toplamak arzu ederler. Bu kimselerin yüce Allah’ın nazarında beş paralık değerleri kıymetleri yoktur. Zira Allah (cc) böyle kimselerle ilgili şöyle buyuruyor:
“(Allah) büyüklük taslayanları sevmez.” (Nahl 23)
Kardeşlerim,
Altın silsilemizin en önemli halkalarından olan Hasan Basri (r.a.) hazretlerinin bir hatırası ile sohbetimi sonlandırmak istiyorum;
Ebu Bekir Huzeli (r.a.) isminde bir Allah dostu Hasanı Basri (r.a.) ile aralarında geçen bir hatırayı şöyle nakletmiştir;
“Bir gün, Hasan-ı Basri (r.a.) ile beraberdik. Amr bin Edhem gelip, mihrabın yanına geçmek istedi. Üzerinde topuklarına kadar uzanan, altın işlemeli bir elbise vardı. Sallana, sallana yürüyordu. Onun bu halini gören Hasanı Basri (r.a.) ona şöyle dedi;
Aman bu ne kibir! Kibrinden kimseyi görmüyor sağına soluna bakarak yürüyorsun. Sen ne kadar ahmaksın ki hakkı ödenmemiş, gayri meşru kazancına bakıp böbürleniyorsun. Vallahi, senin bu yürüyüşün delilerin yürüyüşü gibidir.
Bu sözleri işiten Amr bin Edhem, Hasan Basri hazretlerinden özür dilemek için yanına gelimce: Hasan Basri hazretleri ona şöyle dedi;
Benden özür dileme. Rabbine tövbe et. Sen Allahu Zülcelal’in; insanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphesiz Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez. (Lokman,18)
Aziz kardeşlerim burada sohbetime son verirken hadisi şerifimizden şu nasihatleri anlamalıyız;
1: Ehli irfan hiç kimseyi hor ve hakir görmemeli, hiç kimseyi küçümsememeli. Zira o küçümsediğimiz insanların içerisinde naz ehli olabilir, Allah’ın sevdiği, yemin etse yeminin karşılığını vereceği kimseler olabilir onun çok dikkatli olunmalıdır.
2: Ehli irfan her daim Müslümanlara karşı son derece mütevazi olmalı, hiç kimsenin gönlünü incitmemeli, kırmalı yani, taş atana gül atmalısınız.
3: Ehli irfan kibir, gurur ve kendini beğenmek gibi hem şeytanın, hem de cehennemliklerin özelliği bu hasletleri hayatımız boyunca hiç bizde bulundurmamaya gayret etmelidir.
Hepinizi Aziz ve Celil olan Allah’a ısmarlıyorum.
Selam ve Dua ile..
Hizmetkâr 27.12.16