BİRİNCİ SOHBET
ALLAH'A DAYANMAK VE KADERE RIZA
Rahman ve Rahim olan Allah (cc)’ın adıyla
Hamd âlemleri yoktan var eden Hz. Allah (cc)’a, salat ve selam O'nun habibi, Resullerin en mükemmeli, Peygamberlerin en eftali, Fatıma-tüz-Zehra (ra)’ın babası, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizin dedesi, Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya O'nun aline, ashabına, ahbabına ve ümmetinin üzerine olsun.
Kıymetli kardeşlerim, evladı olmakla şeref duyduğum, yolunda yürümekle iftihar ettiğim, sultanımız Gavs'ul-Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin bu kıymetli sohbetlerini uzun zamandır sizinle paylaşmak arzusundaydım. Rabbimize hamd olsun ki, bu sohbet zincirinin ilk halkası bugüne nasip oldu. Burada ki temel maksat sultanımızın bize vermiş olduğu bu sohbette ki mesajlar, hayatımızın her alanında doğru anlayıp doğru yaşamamızda bize bir rehber ve kılavuz niteliği taşımaktadır. Bir ehli irfan olmaya gönül adamış bir kişinin olmazsa olmazı, yolunda gittiği Abdulkadir Geylani Hazretlerinin yolunun esaslarını, onun hizmet ettiği davasını, ideallerini ve yaşantısını, amacını ve gayesini doğru şekilde anlayıp hayatına nakşetmesi gerekir. Zira mürşidini tanımayanın gittiği bu manevi yolun amaç ve gayesini bilmez ve öğrenmezse, onun yaşantısının islam davası ile uzaktan ve yakından bir ilgisi olmaz. Onun içindir ki, bütün ihvanımızın bu sohbetleri öncelikle kendileri takip etmekle birlikte, ev ortamında da aile fertleri ile beraber bu sohbetleri ders olarak okumaları, kendilerinin ve aile fertlerinin yetişmesi açısından zaruri bir durumdur.
İstifade etmeniz duasıyla…
Gavs'ul-Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri, Hicri 545 yılında Şevval ayının üçüncü günü Pazar sabahı bu sohbeti yapmıştır.
Kadere İtiraz Etmemeli
İnsan kendisi için takdir edilen kaderinin meydana gelmesi sırasında, Aziz ve Celil olan Allah (cc)'a itiraz etmesi; dininin ve tevhidinin ölmesi, tevekkül ve ihlasın yok olması demektir. Müminin kalbi, Allah (cc)'a karşı niçin ve nasıl sorularıyla isyan nedir bilmez. Bilakis, bütün bunlar nefsin muhalefet ve çekişmesidir der ve mukadderata boyun eğer. Kim ki nefsin soluğunu ve kurtuluşunu istiyorsa, onun şerrinden emin oluncaya kadar onunla mücadele etsin. Çünkü nefis, her şeyiyle şer içinde şerdir. Nefisle mücadele edilip itminana erip huzur bulduğu zaman, nefis hayır içinde hayır olur. O takdirde bütün taatlara muvafakat eder ve bütün günahları terke kadir olduğunda nefse:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen Ondan Hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön…”
denilir (Fecr 89/27-28).
Böylece nefsin korunması, kendisinden sadır olabilecek şerri gidermesi sahih olur. Artık ona mâhlukattan bir şey taalluk etmez. Artık onun babası İbrahim (as)'e nisbeti mümkündür. Zira o, ateşe atılacağı zaman nefsinden sıyrılmış, onda onunla ilgili heva ve heves kalmamış, kalbi mutmain bir şekilde ateşe girmiş, ona her çeşit mâhlukat gelip yardımda bulunmak istemiş ve O: “Ben sizin yardımınızı istemem, Mevla benim halimi biliyor, bu ise beni sormaktan ve bir şeyler istemekten müstağni kılıyor”.
Onun bu teslimiyet ve tevekkülü gerçekleşince ateşe:
“Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol…” (Enbiya/69) denildi.
Ateş sönüp güzel bir bahçeye döndü. Bu Allah (cc)'ın hesaba çekmeksizin dünyada sabredenlerle beraberliğin bir numunesi olarak yardımı, ahirette ise hesapsız nimetin alametidir.
Bunun içinde Allah (cc);
“....Yalnız sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir” (Zümer/10) buyurmaktadır.
Uyandırılmadan Önce Uyanınız
Hiçbir şey Allah (cc)'tan gizlenemez. Allah (cc) kendi rızası için meşakkatlere tahammül gösterenleri bizatihi bilir. O'nun verdiği meşakkatlere bir saat sabredin ki, o zaman lütfunu ve senelerce bu sabrın mükâfatı olarak nimetini göreceksiniz. Bir saatlik sabır büyük bir cesarettir.
Zira Cenab-ı Hakk (cc):
“Şüphesiz ki Allah (cc) sabredenlerle beraberdir” (Bakara, 2/153) buyurmaktadır.
Allah (c.c)'ın yardım ve zaferine sarılın. Bunun için sabredin, uyanık olun gafil olmayın uyanışınızı öldükten sonraya bırakmayın. Bu vakitlerde uyanışın size bir faydası yoktur. Uyandırılmadan önce uyanın ki, hiç bir pişmanlığın size fayda vermeyeceği zamanda uyanmış olmayasınız. Kalplerinizi ıslah ediniz, zira kalbiniz düzgün ve iyi olduğu zaman diğer halleriniz de iyi olur.
Bunun için Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır:
“İnsanoğlunda bir et parçası vardır ki; bu salim ve sahih olduğu zaman, bedenin diğer unsurları da iyi olur. Ancak bu et parçası bozuk olduğu zaman, bedenin diğer unsurları da bozuk olur. Dikkat ediniz bu kalptir” (Beyhaki, Şuabi' l İman 1/2683).
Kalbin iyi ve düzgün olması, Allah (cc)'a güven, takva, O'nu birleme ve amellerindeki ihlas iledir. Kalbin fedası ise, bu şeylerin kalpte bulunması iledir. Kalp kutudaki bir inci, hazinedeki bir mal gibi, vücut kafesinde bir kuştur. Burada itibar kafese değil kuşa, kutuya değil inciye, haziyene değil hazinedeki maladır.
Ey Allahım!
Ömrümüz boyunca, gece gündüz, uzuvlarımızı sana itaatle, kalplerimizi senin mafiretinle meşgul et; Bizi Salihlerden eyle; Bizi de onların rızıklandırdığın güzel nimetlerle rızıklandır;
Onlardan bunu kabul ettiğin gibi, bizden de bunu kabul et. Amin…
Hakk ile Beraber Olmalı
Ey cemaat!
Salihlerin kendisiyle olduğu gibi sizde, Allah (cc)’ın rızası ile olun. O zaman, onlara verilenler size de verilir. Eğer Hakk'ın sizinle olmasını istiyorsanız, O'na itaatle meşgul olun, ve itaatlerde sabır gösterin. Allah (cc)'ın rızasını kazanmak, O'nun sizin üzerinizdeki ve başkaları hakkındaki tasarruflarına boyun eğmekle mümkündür. Dünyada zahit olanlar, takva ve Allah (cc) korkusuyla dünyadaki nasiplerini alırlar. Sonra ahireti talep ederler. Allah (cc) için amel yatırımında bulunurlar. Kendi nefislerine asi olur, Allah (cc)'a itaat ederler, sonra kendilerine de başkalarına da nasihatte, öğütte bulunurlar.
Kişi Önce Kendi Nefsini Islah Etmeli
Ey evladım!
Önce kendine öğüt ver, sonra başkalarına nasihat et. Öncelikle kendi nefsinin özelliklerini bilmen gerekir. Kendi nefsini düzeltmeye muhtaç iken, bir başkasını ıslahla uğraşma! Bu halde yazıklar olsun! Sen himmete muhtaç iken, bir başkasını nasıl kurtaracaksın? Sen kör olduğun halde, bir başkasına nasıl rehberlik edeceksin?! Şüphesiz, insanlara kör olmayan, basiret sahibi kimseler rehberlik edebilir. Denizde boğulan birini, ancak denizde güzel yüzmeyi bilen kişi kurtarabilir. İşte bunun gibi, Allah (cc)'a ancak O'nu tanıyan götürebilir. Allah (cc)'ı tanımayan O'na insanları nasıl ulaştırabilir? Allah (cc)'ın tasarrufu hakkında ise, fazla söze hacet yoktur.
O'nu seversin O'nun için amelde bulunursun, asla bir başkasından değil ancak O'ndan korkarsın. Bu ise kalp ile olur, laf kalabalığı ile olmaz. Bu ise halvetle olur, halk arasında gelişi güzel gezmekle olmaz. Tevhid evin kapısı olduğunda eğer bu eve şirk girerse, kalp o zaman nifakın yuvası olur. Yok eğer, bu dil takvadan bahsediyor, kalp fücur ve günah içerisinde ise, dil şükrediyor kalp buna itiraz ediyorsa, vay bu kişinin haline!...
Zira Kutsi hadiste Cenab-ı Hak (cc) böylelerine şöyle hitap eder:
“Ey insanoğlu!. Devamlı surette hayır ve rahmetin sana inmekte seninse bana devamlı şerrin yükselmektedir”.
Yazıklar olsun sana ki, Benim kulum olduğunu iddia ediyorsun; fakat başkasına kulluk ediyorsun. Oysaki sen gerçek manada bana kulluk etmiş olsaydın benim için buğuz eder, benim için severdin” buyurmaktadır (Camiu'l -ehadi'l-Kutsiyye 1/115).
Allah (cc)'a yakın olan son derece takva sahibi birisi nefsine, şeytana, heva ve hevesine itaat edemez. İmanı kuvvetli bir mümin, şeytan diye bir şey bilmez ki, ona itaat etsin. Dünyaya aldırmaz, ona önem vermez ki, onun için zelil olsun. Bilakis, o dünyayı zelil ve hakir görür. Ahireti arzular, dünyayı gözünden söker atarsa Aziz ve Celil olan Mevla'sına ulaşır. Bütün vakitlerini O'na kullukla geçirir. Şu söz onun kulağında adeta çınlar:
“Halbuki onlara ancak dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri namaz kılmaları ve zekat vermeleri emr olunmuştu. Sağlam din de budur” (Beyyine 98/5).
Kalbindeki, mâhlukattan kaynaklanan şirki kalbinden sil at. Aziz ve Celil olan Allah (cc)'ı birleyerek O'nun vahdaniyetinin sırrına erer. O, bütün eşyayı yaratandır. Her şey O'nun kudretinin kontrolündedir. Ey Allah (cc)'tan başka eşyanın hakikatine ermeye çalışan kişi! Sen asla akledemeyen bir kişisin. Aziz ve Celil olan Allah'ın hazinesinden başka yerde aradığını bulabilirmisin?
Nitekim Cenab-ı Hak Teala (cc),
“Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır” buyurmuştur (Hicr 15/21).
Kadere Teslim Olmalı
Ey evladım!
Kader oluğunun altında uyu, sabrı yastık edin, kadere rıza göster ve kulluğa muvafakat ederek tam bir teslimiyet içinde kurtuluşu bekle. Sen bu hal üzere olduğun zaman, bütün mukadderatı takdir eden, lütfunu, nimetlerini, senin talep edemeyeceğin kadar güzelliklerini sana ihsan eder ve seni bunlarla nimetlendirir.
Ey cemaat!
Gelin Aziz ve Celil olan Allah (cc)'ın karşısında zelil olalım. O'nun takdirince fiillerine razı olalım. Gerek açıkça, gerekse gizlice O'na karşı başlarımızı eğelim, kadere razı olalım. O'nun taktir ettiği şekilde, kader üzengisi üzerinde yürüyelim. Çünkü kader, mülkün sahibinin bir elçisidir. Onun sebebiyle ikrama nail olabiliriz. Böyle yaptığımız taktir de, kader bizi Kadiri Mutlak (cc)'a götürür.
“İşte burada, yardım ve dostluk hak olan Allah (c.c)'a mahsustur” (Kehf 8/44).
Ey cemaat!
Kadere muvafakat ediniz. Kadere muvafakat etmeye çalışan Abdulkadir'e yöneliniz. Benim kadere muvafakatım da, her şeyi takdir eden Kadiri Mutlak (cc)'a götürecektir. Kadere rıza, sana ilim deryasında içecek, lütuf sofrasından yemek hazırlatacak. Cenab-ı Hak’ın ünsiyetinden ünsiyet peyda ettirecek, rahmet deryasına daldıracaktır. Fakat bu durum, pek çok insanlardan azına nasip olur.
Takvaya Sarılmalı
Ey evladım!
Takvaya sarıl. İslamın çizdiği sınırlara dikkat et. Nefsine, heva ve hevesine şeytana ve onun kötü akranlarına muhalefet et. Mümin bu konuda daima cihat halindedir. Başını, hiçbir zaman bu konuda cezb edici endamlı şeyden kaldıramaz, kılıcıda kınına girmez. Atının sırtı eğersiz kalmaz. Allah dostları zaruret kadar uyur, ancak ihtiyaçları kadar yer, ihtiyaçları kadar konuşur, Ancak Allah (cc)'ın takdir ettiği kadar konuşurlar. Yarın, kıyamet gününde, azaları konuşturacağı gibi, dünya dillerini hareket ettirir. Allah (cc), onları bir cansızı konuşturduğu gibi konuşturur. Onlar için konuşma sebeplerini halk eder. Onlar da konuşurlar. Cenab-ı Hak onların bir şey yapmalarını murat ettiği zaman, onları buna hazırlar. İnsanlara, hem korku hem de müjde vererek ileride kendilerine birer delil olması açısından, ilahi hükümlerini peygamberler ve resullerin dile ile tebliğ ettirir. Onların ruhlarını kabz etmeden, ilmiyle amil olan alimleri onların yerine kor. Ve bunları onların yerine koyarak halka uygun şeyleri söyletir.
Zira Nebi (sav):
“Alimler, peygamberlerin varisleridir” buyurmuşlardır (Tirmizi, Kitabu'l-ilim 2683).
Nimetlere Şükretmeli
Ey cemaat!
Allah' ın nimetlerine karşı şükredin ve bu nimetlerin Allah (cc)'tan olduğunu bilin.
Zira Allah (cc):
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa Allah'tandır” buyurmuştur (Nahl 16/53).
Ey Allah'ın nimetleri içerisinde yuvarlanıp duranlar! Nimeti O'ndan başkasından bilenler! Şükür nerede?! Nimeti bazen bir başkasından biliyor, bazen nimeti az görüyorsunuz. Sizlere verilenlerle yetinmeyip, başkalarına bakıyorsunuz. Bazen onunla günahlara dalıyorsunuz.
Murakebe Ehli olmalı
Ey evladım!
Senin halvetinde, yalnızlık anlarında, seni günahlardan, hor ve hakir duruma düşürecek şeylerden çıkaracak takvaya, Aziz ve Celil olan Allah (cc)'a nazarı hatırlatacak murakebeye ihtiyacın var. Ve sen, yalnızlıkta bunun seni zorlamasına mecbursun. Nefsinle, heva ve hevesinle, şeytanla savaşmaya muhtaçsın. İnsanların büyük çoğunluğu harap eden, zelle denilen küçük hata ve günahlardır. Zahitleri, arzu ve isteklerine tabi olmak mahveder. Abdal ve hak yolunun yolcusunu, halvet anında hatıra gelen kötü düşünce ve fikirler harap eder. Sadıkları ise, bir anlık yapılan hata mahveder. Onların bu düşünceleri, her şeyin sahibi Allah (cc)'ın kapısında, kalplerini uygunsuz düşünce ve fikirlerden korumaktır. Onlar davet makamında dururlar. Halkı, Aziz ve Celil olan Allah (cc)'ı bilmeye çağırırlar. Onların kalpleri, gönülleri Hak'a davet etmekten bir an geri kalmaz.
Onlar:
Ey kalpler! Ey ruhlar! Ey insanlar! Ey cinler! Ey istek ve arzusu Allah (cc) için olan kullar! Görünen ve görünmeyen âlemlerin rabbi olan Allah (cc)'ın huzuruna gelin. Kalp ve takva azalarınızla Allah (cc)'a koşunuz, derler. Onların Mevla'nın dışındaki meşguliyetleri, cemaatle meşgul olmak; arzuları ise, halkı düzeltmektir. Onların arzu ve himmetleri, gökyüzünden yeryüzüne kadar umumidir.
Nefsi arzuları terk etmeli
Ey evladım!
Nefsani heva ve heveslerini bırak! Sen şu topluluğun ayakları altında yer, elleri arasında toprak ol!
Hak Azze ve Celle;
“Ölüden diri, diriden ölü çıkarır' (Rum30/19).
Nitekim Allah (cc); küfürle, manen ölü olan anne babasından İbrahim (as)'i çıkardı. Zira mümin diri kafir ölü, muvahhit diri, müşrik ise ölüdür. Bundan dolayıdır ki, Allah (cc) vazi kelamında “Mahlukatımdan ölenlerin ilki iblistir” buyurmuştur. Yani bana asi oldu, isyankarlığın sebebiyle öldü, demektir. Bu ahir zamandır. Nifak çarşısı ve yalan çarşısı açılmıştır.
Münafıklarla Beraber Olmamalı
Ey cemaat!
Münafıklar, yalancılar ve deccaller ile oturmayın! Yazıklar olsun ki; nefsin, münafık, yalancı, kâfir, günahkar ve müşriktir. Hal böyle böyleyken, sen bunlarla nasıl oturabilirsin?! Onlara muhalefet et, sakın ha muvafakat etme!. Bunları hapset, serbest bırakma, zindana at. Kendisine ancak onun ihtiyaçlarını ver. Onu mücadelenle kahret. Heva ve hevese sert ol, onun sırtına bin. Onu başıboş bırakma. Aksi takdirde o senin sırtına biner. Düşük karakterlilerle arkadaşlık etme. Çünkü bunlar, aklı ermeyen küçük bir çocuk gibidir. Küçük bir çocuktan nasıl bir terbiye alabilir, onun söylediklerini nasıl kabul edersin?.
Ey evladım!
Şeytan senin de, baban atan Adem (as)'ın da düşmanıdır. Seninle onun arasındaki eski bir düşmanlık varken, onunla nasıl oturabilir, söylediklerini nasıl kabul edebilirsin? Ondan hiçbir zaman emin olma! Zira o senin ananın da babanın da katilidir. Fırsat bulduğu zaman, onlara günah işlettirerek öldürdüğü gibi senide öldürür. Takvayı, Allah'ı daima birlemeyi, O'nu murakabe etmeyi, yalnızken kalbinde O'nun korkusunu taşımayı ve doğruluğu kendine silah edin! Bunlar senin askerlerin mesabesindedir. Bu silah ve askerler, şeytan ve batılı hezimete uğratırlar, çiğner geçerler. Onların ordusunu kırar geçirirler. Hak seninle birlikteyken, onları nasıl olup ta hezimete uğratmayasın ki.
Allah'tan Başka Her Şeyi Kalpten Çıkarmalı
Ey evladım!
Dünya ve ahiretin arasını yakınlaştır. Onların bir yere koy! Mevla'yı Müteale karşı ise, kalbinde sadece ona yer ayır. Dünya ve ahiret endişesi olmaksızın kalbini O'na aç. Allah (cc)'dan başka her şeyi kalbinden soyutlamadan O'na yönelme!. Yaratandan ayrılıp mâhlukata bağlanma! Bütün bu sebepleri ve bünyedeki Rableri soy çıkar. Bütün bunları başarabildiğin zaman; dünyayı nefsine, ahireti kalbine, Mevla'yı da özüne koymuş olursun.
Ey evladım!
Nefsinle, heva ve hevesinle baş başa kalma! Dünya ile de, ahiret ile de beraber olma! Hak Azze ve Celle'den başkasına da tabi olma! Eğer böyle olursan; fani olmayan ebedi hazineyi bulmuş olursun. Günahlarına tevbe et. Allah (cc)'a koş, tevbe ettiğin zaman içinle de, dışınla da bütün samimiyetinle tevbe et. Tevbe, kalbin Hakk'a dönüşüdür. Günah elbisesini samimi ve ihlaslı tevbe ile üzerinden çıkar. Gerçek bir şekilde, Allah (cc)'a karşı hayalı ol. Dinin zahiri ibadetleri ile bedenini temizledikten sonra, kalbini çalıştır. Bedene mahsus bir takım ibadetler olduğu gibi, kalbe mahsus da bir takım ibadetler vardır. Kalp sebeplerden mâhlukata bağlanıp güvenmekten sıyrıldığı an, tevekkül deryasına dalmış, marifetullaha ve onun bilgisine ermiş olur. Artık sebepleri bırakır, onları yaratanı arar. Bu deryaya daldığı zaman şöyle der:
“O (Allah) ki, beni yaratan ve hidayete erdirendir” (Şuara, 2678).
Allah (cc) böyle bir kimseyi, deryada bir sahilden, diğer bir sahile, bir yerden, diğer yere iletir. Öyle ki, istikamet sınırında durdurur. Her ne zaman Rabbini ansa ona geniş ve dümdüz bir cadde açılır. Çukur ve eksiklikler giderilir. Hakk'ı arayanın kalbi mesafeleri katbekat eder. Her şeyi geride bırakır. Yolun bir kısmında kaybolmaktan korktuğu zaman, imanı ortaya çıkar, ona cesaret verir. Yalnızlık ve korkunun getirdiği sıkıntı yok olur gider. Onun yerine Allah (cc)'a ünsiyet nuru, ferahlık ve yakınlık meydana gelir.
Ey evladım!
Sana bir dert geldiği zaman, onu sabır eliyle karşıla. Sana şifa olacak ilaç gelinceye kadar sakin ol! Şifa geldiği zaman daima onu şükürle karşıla. Bu hal üzere olduğun zaman, olması gereken hal üzere olursun. Cehennem korkusu müminlerin ciğerlerini parçalar, yüzlerini sarartır, kalplerini mahzun eder. Bu onların kalbine iyi yerleşince, Allah (cc)'tan müminlerin kalbine rahmet ve lütuf suyu dökülür. Artık ona ahiret kapıları açılır. Cehenneme karşı kendilerini güvende hissederler. Sukünete erip ferahladıkları zaman, Allah (cc) onlara celal kapılarını açar; kalpleri özleri parçalanır. Korkuları öncekilerinden daha şiddetli şekilde çoğalır. Cemal kapılarının onlara açılması tamam olduğu zaman sükunete itminana ererler, uyanırlar ve dereceleri yükselir. Bu dereceler bir şeyden sonra, diğer şeyin gelmesi şeklindedir.
Dünyevi Şeyleri Arzulamamalı
Ey evladım!
Amacın, hayattaki isteğin ve gayretin yemek yemek, giymek, evlenmek, konut edinmek, mal, mülk ve servet toplamak olmasın! Zira bütün bunlar fıtratın gereği, yaratılışın arzu ettiği şeylerdir. Kalbin ve gönlünün arzusu Allah (cc)'a rağbet olmalıdır. O Halik-ı Zül-Celal'dir. Öncelikle himmetin ve gayretin Rabbini ve O'nun hazineleri elde etmek olmalıdır. Dünyanın karşılığı ahirettir. Mâhlukatın fani olmasının karşılığı, ebedi olan Halik-ı Zül-Celal'dir. Her ne zaman bu dünyadan bir şeyi terk eder bırakırsan, Allah (cc) onun yerine ahirette hayrı yaratır. Ömründen sadece bir gün kaldığını farzet ve ona göre tedbirini al. Dünya kuvvet kazanma ve olgunlaşma yeridir. Ahiret ise ebedi kalınacak yerdir. Allah (cc)'tan bir gayret geldiği zaman, bu gayret onlarla dünya ve ahiretin arasına girer. Böylece bu oluşum ahiretin yerine geçer. Artık onlar ne dünyaya, ne de ahirete ihtiyaç duymazlar.
Ey yalancı!
Sen Allah (cc)'ı, sadece nimetler içinde iken seviyorsun. Bela ve musibetler geldiği zaman da, sanki Allah (cc) senin dostun değilmiş gibi O'ndan kaçıyorsun. Kulluk, yalnız imtihan anında ortaya çıkar. Eğer Allah (cc)'tan sana bir bela ve musibet geldiğinde sen o hale sabrediyor, sebat edebiliyorsan, işte o zaman gerçekten sen Allah (cc)'ı seviyorsun demektir. Eğer bela ve musibet anında, sende bir değişiklik oluyor, evvelki durumun bozuluyorsa, Allah (cc)'a karşı sevginin olmadığı anlaşılır ve kulluk göstergen kaybolup gider.
Bir defasında bir adam Hz. Peygamber (sav)'e geldi ve Ey Allah'ın Resulü!
“Ben seni çok seviyorum” dedi.
Hz. Peygamber (sav):
“O zaman sıkıntı içinde bir elbise hazırla”! buyurdu.
Daha sonra diğer bir adam peygamber efendimize geldi ve:
“Ben Allah (cc)'ı çok seviyorum”, dedi.
Hz. Peygamber (sav):
“Öyleyse belalar içinde bir elbise edin”, buyurdu.
Allah (cc) ve Resulünün sevgisine erişmek, sıkıntı ve belalara sabırla mümkündür. Bunun için bazı salih zatlar! Bela ve musibetler Allah (cc)'ın veli kullarına musallat edilmiştir. Bu durumda olan kimseler sevgi iddiasında bulunabilirler. Bela ve sıkıntılara sebat göstermek, bu sevgiye giden yoldur ve bu sevginin alametidir, buyurmuşlar.
“Ey Rabbim! Bize bu dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” (Bakara,2/201).
Amin…
Kaynak: Ravza Yayınları ……
İrfan Meclisi Tasavvuf Dersleri 2023
12 Eylül 2023