Îman – İbâdet – Ahlâk
15.08.2013
Îmânı, bir binanın temeli, ibâdeti onun sütunları, direkleri ve tuğlaları, ahlâkı da kumu, çimentosu, harcı olarak düşünebiliriz. Ancak bu üç yönü de tam olan kişi “er kişidir”. Âhiret için bir doğum olan ölüm gelmeden, bir an önce bu yönlerimizi tamamlamamız gerekir. Asıl derdimiz bu olmalıdır.
İnanmak ;
İnanma duygusu; üstün, yüce, olağanüstü güçlere sahip bir varlığa inanma ve bağlanma ihtiyacı aslında her insanda vardır. Her insan güven ve huzur ortamı arar. Arapça’da îman ile emniyet (güven) aynı kökten gelir. Yani aslında îman etmek, emniyet (güven) içerisine girmektir. Dünyada sağlam, korunaklı, etrafı korumalarla çevrili bir villada yaşayan kimse bir süre için kendisini güvende hissedebilir. Ama asıl güven, âhiret tehlikelerine karşı güvenli, sağlam ve korunaklı bir saraya girmektir ki, bu da îman sarayıdır. Tabii ki bu saraya girmek için onun anahtarına sahip olmak, yolunu, kapısını, konaklayacağımız bölümünü bilmemiz gerekir. Îman sarayının anahtarı “Allâh’ın bir ve tek ilah olduğuna, Hz. Muhammed (sav)’in de O (cc)’nun kulu ve Rasûlü olduğuna inanmaktır”. Gönülden “Eşhedü en lâilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Rasûlühü” demektir. Bu imana “icmâlî îman” (toptan iman) denir. İmanın biricik anahtarı budur.