Bismillahirrahmanirrahim.
Değerli kardeşlerim, yüce Mevla'mıza sonsuz kere hamd olsun. Efendiler Efendisi Sultanı kibriyamıza salat ve selam olsun. Selam olsun onun ehli beytine, ashabına, dostlarına, bu muhammedi davaya gönül vermiş tüm evliyaullaha, salihlere, sıddıklara, alimlere ve dahi, siz ehli irfana tüm inanlara… Bu akşamki sohbetimizde, geçen hafta bahsettiğimiz, zikir ve vird adabımızın dört maddesini zikretmiştik. Şimdi ise, vird çekme adabı ile ilgili kalan hususları anlatmaya gayret edeceğiz. Rabbim tesirini devamlı bize göstersin. Amin..
Sevgili kardeşlerim, bir ehli irfanın uyması gereken beşinci adabımız ise; rabıtasını güzelce yapmasıdır. Malum, rabıta, bağ kurmak, bir şeyi diğer bir şeye bağlamaktır. Eğer biz de fişimizi büyüklerin manevi pirizine takmak istiyorsak, rabıtamızı tam ve eksiz yapmalıyız. Eğer manevi pirize bağlantı kurmazsak feyiz gelmez. Hani hepimiz cep telefonu kullanıyoruz ya. Şarjı bitince ne yapıyoruz, onu şarj ediyoruz, pilini dolduruyoruz ki cep telefonumuz çalışsın. Görüşmelerimiz sıhhatlı olsun, dünya ile irtibatımız kesilmesin diye. Bunun gibi manevi irtibatımızın hiç kesilmemesini istiyorsak, rabıtamızı tam ve eksiksiz yapacağız.
Bir Allah dostu şöyle bir latife anlatır; "ihvan rabıtaya oturunca bizim manevi telefon çalmaya başlıyor, kalkıyoruz ahizeyi alıyoruz, buyur dervişim demek için, ama bakıyoruz ki derviş, telefonu çoktan kapatmış. Onun içindir ki, rabıtamızı en azından beş dakika yapalım, gönlümüzü kalbimizi verelim. Rabıtamızda büyüklerden himmet isteyelim, gönülden dua edelim;
‘Ey Allah’ım sana şükürler olsun, hamdolsun, dostlarının eliyle bu yola evlatlığa kabul olundum, Onların vesilesi ile himmetini feyzini daim eyle.’ diye dua etmeliyiz.
Risaleyi kudsiyede şöyle buyrulur;
"Dilersen kalbinin pasını silmek, gerek ol sırrı onlardan dilenmek."
Eğer biz de manevi fuizat arzusunda isek, erenlerin kapısında dilenci gibi olmalı, onların vesilesi ile rabbimizden feyiz ve bereket dilenmeliyiz.
Size bir misal vereyim; "bir kedi fareyi kovalar kovalar, sonunda fare bir deliğe kaçar, kedi bilir ki o fare mutlaka o girdiği delikten çıkacak, kedi öyle bir hassasiyetle, öyle bir sabırla bekler ki, bütün dikkatini farenin çıkmasına odaklamıştır. Öyle ki, vücudundaki bir kılın bile kıpırdamamasına dikkat eder." İşte kardeşlerim. Biz de bu misalde olduğu gibi, çok dikkatli, çok sabırlı, çok gayretli bir şekilde rabıtamızı yapacağız ve büyüklerden himmet isteyeceğiz.
Sevgili kardeşlerim, bir ehli irfanın uyması gereken altıncı edep ise; vird çekerken verilen sayıya riayet etmekir.
Kardeşlerim, yolumuzun büyükleri bizim için hastalıklarımıza ilaç yazan tabipler gibidir. Nasıl ki, bir doktora gittiniz, rahatsızlığınız için doktor da size reçete yazdı, şu ilacı şu iğneyi, şu şurubu al. Bunları şu ölçülerde ve şu zamanlarda kullanacaksın, dedi. Biz eğer, o doktorun verdiği ölçüye göre değilde, kafamıza göre kullanmaya kalkarsak. Hemen iyi olayım diye. Doktorun günde bir defa dediği ilacı, biz on defa kullanırsak. Ne olur? Yan etki yapar, yada zehirlenir, ölümle burun buruna gelebiliriz, değil mi? Bu sebeple, yolumuzun büyükleri bize ders olarak, vird olarak ne sayı verdiyse, onu yapalım, kafamıza göre dersleri çoğaltırsak, yada azaltırsak, bu yanlış ve edepsizlik olur. Yolumuzun büyükleri bizim manevi doktorumuzdur. Onların elinde bizim manevi dosyamız mevcuttur. Onlar bizim manevi halimize, manevi hastalıklarımıza göre ilaç verirler. Biz onların tavsiye ettikleri gibi o ilaçları almalı, ona riayet etmeliyiz.
Şöyle bir misal vereyim;
Bir elektirik üretim yerindeyiz. Yani barajdayız. Üretilen elekriği, ilk üretildiği voltaj ile evimize trafosuz bir şekilde yollasalar ne olur? Evimizde yangın çıkar, değil mi? Zira o evin kapasitesi 220 Volttur. Biz ise direk, iki bin volt elektirik bağlamışız. Onun içindir ki, her ihvanın bir manevi kapasitesi vardır. Yolumuzun büyükleri de ona göre ders ve vird verirler. Asla şunu demeyin. Benim virdim az, onun virdi çok. Size ne verildi ise o sayıya riayet edin. Doktorunu dinleyen hasta sıhhat bulur inşallah...
Sevgili kardeşlerim, uymamız gereken yedinci adab ise; zikrimizi yaparken esmaların manasını düşünerek, tefekkür ederek zikretmemizdir.
Kardeşlerim, bütün esmalar rabbimizin isimleridir. Bu isimleri zikretmemizdeki maksadımız. Bu güzel isimleri anarak, O ismin sahibi, yüce rabbimize yaklaşmak, O’nun sevgisine hak kazanmak, O’nun rahmet ve merhametine ulaşmaktır. Bu yaptığımız evrat ve ezkarlar rabbimizle bizim aramızda birer yakınlık vasıtasıdır. Onun içindir ki, rabbimizin ismini zikredeken O’nun yüce kudretini düşünmeliyiz. Rabbimizin büyüklüğü karşısında ne kadar aciz olduğumuzu tefekkür etmeliyiz. Şu kainatın ne kadar ihtişam ve düzen içerisinde yürüdüğünü düşünmeli ve tefekkür etmeliyiz. İçinde bulunduğumuz kainatın, Rabbimizin esmalarının birer tecellisi olduğunu idrak ederek, zikretmeliyiz ki o vakit letaifler dillensin, kalbimiz aşka gelsin, rabbimizin sevgisi ile dolsun, gönlümüzden feyiz pınarları fışkırsın, gözlerimizden sevgi, muhabbet göz yaşları aksın ve dilimizden, ilahi ente maksudi ve rızaike matlubi (Ya rabbi, maksadım, niyetim yalnız senin rızandır) cümleleri dökülsün. İşte kardeşlerim, böyle yaparsak maksadımıza ulaşmış oluruz. Ya değilse güzel bir söz var, kellim kellim la yanfa, yani söyler söyler boşuna. Onun içindir ki, emeklerimiz boşa gitmesin, zayi olmasın. Virdimizi adabına göre yapalım.
Bir misal verecek olursak; bir adamın şeker diye bağırması, onun ağzına şeker tadı vermese. Kişinin de Allah (c.c.)'ı zikrederken O’nun manasını yüce kudretini düşünmese, tefekkür etmese. Diliyle Allah Allah der, kalbi, gönlü dünyalık veya başka yerde dolaşırsa. O zikrin kişiye bir faydası olmaz. Onun için yüce mevlamız kur'an'ı keriminde bizi uyarıyor ve buyuruyor ki;
"Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla ona yönel." (Müzzemmil 73/38)
İşte kardeşlerim, zikirde dilimizin söylediğini, kalbimiz de ikrar edecek, gönlümüz tefekkür halinde olacak, yani rabbimizle irtibatımız tam olacak.
Sultanımız Gavsu’l Azam Seyyid Abdulkadir Geylani (r.a.) buyurur; "Ey evlat dilinle tevhid edersin, (yani Allah cc zikredersin) dilin bunu söylerken kalbin başka yerde, gözün başka yerde, gönlün başkası ile meşgul olmasın.’ (Feth’ur Rabbani)
Bu tembihe mutlaka uyalım ki, emeğimiz boşa gitmesin. Bakın şu kainata, zerreden kurreye, hepsi bir edep içerisinde, rabbimizi zikretmektedir. İbret alıp biz de ona göre zikrimizi samimi ve ihlaslı bir şekilde yapmalıyız. Zira yarın kıyamette amel defterimiz verildiğinde bakarız ki yaptığımız ameller, zikirler, gaflet ile yapmışız boşa gitmiş. Allah (c.c.) korusun çok üzülürüz. Ve deriz ki, keşke zikrimi, virdimi, ibadetimi gaflet içerisinde yapmasaydım, diye pişman oluruz. Ama iş işten çoktan geçmiştir. Eyvahımız hiçbir işe yaramaz. Onun için bu adab ve usullere dikkat edelim.
Sevgili kardeşlerim, bu akşam da yolumuzun vird ve zikir adabının üç edebini sizlere anlatmaya gayret ettik, rabbimiz bizleri anlattıkları ile sizleri de dinledikleri ile amel eden kullarından eylesin. Amin... Rabbimiz bizleri dünyada da ahirette de Salihlerden ve Onların tarif ettikleri Kur'an ve sünnet yolundan, zerre miktarı bile olsa ayırmasın, ayağımızı kaydırmasın.. Amin.
Başka bir irfan meclisinde buluşmak ümidi ile..
Selam ve Dua ile.. Vesselam...
Hizmetkâr 03.04.2012