Seyyid Şeyh Muhammed el Kâdirî el Karamanî (ks) Hoca Efendi, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma Gününün 102. sene-i devriyesi münasebeti ile bir mesaj yayınlamışlardır.
Rabbimiz, Maide Suresi 6. Ayette; Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.
Gusletmesi farz olan birisi, temizlik de yapar, bulaşık da yıkayabilir, yemek de yiyebilir. Fakat ağzını ve ellerini yıkamadan yemek yemesi mekruh olmakla beraber haram değildir. Gusülsüzlüğü bu gibi işlerine engel ve mâni olmaz.
Ancak, guslü bir namaz vakti geçirecek kadar geciktirmemek gerektiğini de âlimlerimiz ikaz yollu ihtar etmişlerdir. Çünkü, namaz vakti geçtiği halde gusletmemek, namazı kazaya bırakmak demektir. Özürsüz namazı kazaya bırakmak ise câiz değildir.
Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi Rabbil Âlemin
Vessalatü Vesselamü Ale Muhammedinil-Emin
Ve Ale Alihi Sahbihi Ecmain …
Düşünelim; bir gün evimizde TV karşısındayız. Ne dünyamıza ne de ahiretimize yarayacak olan bir programın başında vaktin Azrail’i olmuş onu öldürüyoruz. Bir taraftan da yanımızdaki arkadaşımızla uzun uzadıya ve boş lakırdılardan oluşan muhabbete dalmışız. Geçen namazın, çekilmemiş virdin, yapılacak onlarca işin bizi beklediğini de biliyoruz.
Tam o sırada kapımız çalıyor ve üşene sıkıla kapıya yöneliyoruz. Kapıyı açınca dehşetle gözlerimiz yerinden fırlayacak gibi oluyor. Gelen kişi "hadi toparlan gidiyoruz" diyor. Ve yalvarmaya başlıyoruz "N'olur bir gün daha. Yapılacak çok işim var. Öğleni henüz kılmadım. Sabah namazının kazası duruyor. Hem çocuğu okula kaydettireceğim yarın son gün. Ayrıca çekilecek virdim, okunacak hatmim var..." Kapıdaki zat tüm bunları duymazdan gelerek sizi ensenizden yakaladığı gibi bir daha dönmemek üzere alıp götürüyor. Kapıdaki zat kimdi dersiniz? Cevabını ben vereyim "ÖLÜM MELEĞİ"
Kardeşlerim!
Hicri 1438 yılına gireli neredeyse bir ay oluyor. Bu yazımda hicretten veya hicri takvimin nasıl bulunduğundan bahsetmeyeceğim elbette. Bunlar da mühim tabi lakin ben hicreti başka bir boyutuyla ele alma düşüncesindeyim. Rabbim tesirli eylesin.
Müslümanlar!
Hicret; dilimize 'göç etmek' şeklinde tercüme edilmiş bir kelimedir. Fakat bu tercüme tam olarak hicretin ne olduğunu anlatma hususunda yetersizdir.
İslami bir tabir olan hicret; "İslam'ı daha iyi yaşayabilmek adına yapılan yer değişikliği" demektir. Bundan kaçmak anlaşılmamalıdır. Çünkü hicretin öncesi vardır fakat kaçmak ani bir eylemdir. Hicret; bir müddet mücadele ettikten sonra başvurulan son çaredir ve uzun süreli değildir. Tıpkı Habeşistan'a yapılan hicret gibi, Medine-i Münevvere’ye yapılan hicret gibi. Buralara hicret eden sahabe-i kiram efendilerimiz daha sonra geri dönmüşlerdir ve mücadeleye devam etmişlerdir. Yani bir nevi iman tohumunu Mekke-i Mükerreme’ye ekmişler ve tohum filizlenene kadar hicret ettikleri yerde kalmışlar daha sonra geri dönmüşlerdir. Kaçmamış, sinmemiş, pısmamışlardır (Allah onlardan razı olsun).