Âdem aleyhisselâmdan beri oruç tutulurdu. Daha önceki ümmetler de oruç tutardı. Meselâ, Davûd aleyhisselâm, birgün oruç tutar, bir gün yerdi. Bir sene böyle devam ederdi. Bunun en fazîletli oruç olduğunu, Peygamber efendimiz haber vermiştir.
Oruç tutmak bize, yâni ümmet-i Muhammede hicretten yâni Peygamber efendimizin Mekke'den Medine'ye hicretinden onsekiz ay sonra, Şa'bân ayının onuncu günü, Bedir gazâsından bir ay önce farz oldu.Ramazan, yanmak demektir. Çünkü bu ayda oruç tutan ve tevbe edenlerin günahları yanar, yok olur.
İslâmın beş şartından dördüncüsü, mübârek Ramazan ayında, hergün oruç tutmaktır.
Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’ın adıyla
Hamd alemleri yoktan var eden yüce yaratıcımız, Hazreti Allah cc ‘a Salat ve selam onun habibi Resullerin en efdali, en mükemmeli Efendimiz önderimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) ‘e selam O’nun tertemiz ehli beytine, ashabına, ahbabına ve tüm ümmetine.
Pek Aziz ve Muhterem Kardeşlerim,
Bu haftaki dersimizde bir ehli irfanın idealleri nelerdir. Bir ehli irfan nasıl olmalı? bu konuyu ele alacağız. Yüce mevlamız tesirini ziyade eylesin..
Kardeşlerim,
Ehli irfanın davası çok büyüktür. Öyle ki biz ehli irfan olarak dünyayı değiştirmeye talibiz. Bu dünyaya yemeye içmeye gezip eğlenmeye, hele hele, gününü gün etmeye hiç gelmedik. Bizler İslam davası için insanlığın kurtuluşu için var gücümüzle gece gündüz çalışmak ve Allah'a cc layık bir kul, Rasulullah'a layık bir ümmet olmak için geldik.
Zira yüce Mevlamız bizleri Kur'an-ı Kerim'inde uyararak bu vazifeyi aksatmamamızı istiyor;
“Gafillerden olma” (Araf,105)
Kardeşlerim !
Sizinle bundan yaklaşık iki yıl önce yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum:
Bir haftasonu ziyaret maksatlı olarak Muhammed Karamani hazretleriyle birlikte Adana-Kozan'daki dergahına ziyarette bulunmuştuk. Gayet feyizli ve nurlu bir programın akabinde ayrılık vaktimiz gelmişti. Artık Karamanımıza dönme vaktiydi. Kozan ilçesinin çıkışında Karamani hazretlerinin oradaki talebeleri, sevenleri bizi uğurlamaya gelmişti. Bu günki yazıma konu olan olay ise orada dikkatimi çeken bir husus oldu. Yola çıkmak üzere vedalaşırken hıçkırıklar ve göz yaşları git gide artıyordu. Çok şaşırmıştım doğrusu. Çünkü daha yeni tanışmıştık nerdeyse. Çok fazla oturup konuşma ve birbirimizi tanıyıp sevmeye fırsatımız olmamıştı.
Acaba birbirini çok az tanıyan bu insanlar vedalaşırken sanki kırk yıllık dostmuş gibi neden ağlıyordu? İşte kardeşlerim işin püf noktası da burada. Muhammed Karamani hazretleri öyle güzel gönül köprüleri kurmuştu ki, talebeleri arasında birbirini az tanıyan veya hiç tanımayanlar bile muhabbetle, sevgiyle kucaklaşabiliyordu. Bu tıpkı Mekke'den Medine'ye hicret eden sahabeyi kırk yıllık ahbap gibi bağrına basan Ensar-ı Kiram'ı hatırlatıyordu. Ne yüce bir gönül bu!
Dostlarım!
Şu dünya hayatı insanları kırmak için, onları incitmek için çok kısa. Mesele gönül yapma meselesi. Muhammed Karamani hazretlerinin sevenleri olan "Ehl-i İrfan" ise bu kardeşlik örneğinin somutlaşmış hali.
Kardeşlerim!
Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de “Ölü eti yemeye” (Hucurat 12) benzettiği bir hastalıktan söz etmek istiyorum: Gıybet hastalığı.
Peygamberimiz ise bu hastalığı şöyle tarif etmektedir:
"Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz?"
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dediler. Bunun üzerine:
"Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!" açıklamasını yaptı. Orada bulunan bir adam: "Ya benim söylediğim onda varsa, (Bu da mı gıybettir?)" dedi. Peygamberimiz:
"Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa bir de bühtanda (iftirada) bulundun demektir." (Ebu Davud, Edeb 40, (4874);)
Müslümanlar!
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hamd âlemleri yoktan var eden yüce Rabbimiz Hazreti Allah cc’ salat ve selam Resullerin en mükemmeli, En Efdali Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) e’ selam, O’nun tertemiz ehli beytine, ashabına, ahbabına, tüm Muhammedî davaya sevdalı aşk erlerine…
Muhterem kardeşlerim,
Bu haftaki dersimizde Sultanımız Gavs-ul Azam hazretlerinin bir sohbetine yer vereceğiz. Yüce Mevla’mız himmetine bizleri mazhar eylesin. Amin.
Sultan Abdulkadir Geylani (r.a.) şöyle buyurdu;
Ey evladım!
İnsanlar, iki çeşittir: cismani ve ruhani. Cismani olanlar, sıradan insandır. Ruhaniler ise, özel insan olup, vatanı için ihrama girmiştir. Onun (vatanı) gurbettir (yani hakikat ilmiyle yakınlık).